28 Aralık 2009 Pazartesi

Ke'derlenme'

Bugün tuhaf bir keder var üzerimde...
Kulaklarımda türk filmlerindeki gibi acıklı bir melodi...

"Farid Farjad - Taghtam Deh " çalıyor durmaksızın..

Sanki ,Farid abi ,elindeki arşesiyle kemana değil, kıyım kıyım kalbime indiriyor nameleri...
Sanki ,bodozlama koyu bir sisin içine dalmışım gibi önümü göremiyorum.
Sanki ,bütün sevdiklerimden uzakta gurbet ellerde tek başıma yapayalnız kalakalmışım ..
Ya da çok uzaklardayım...
Sanki ,sıla hasretinden burnumun direkleri sızlıyor..
İçimdeki polyannamsı bile bugün tısss...

Zart zurt bardağın dolu şeysi bak !!! Ahanda bunu da gör !!! ,sevgi pıtırcığı gibi olalım ,sevelim,coşalım !!!diye yırtınmıyor...
Belki havalardandır diyorum...

Belki yorgunlukdan..
Belki özlemden..

Belki stresten...
Belki bıkmışlıktan...

Belki sıkıntılardan...
Belki işlerden...

Belki insanların negatif söylemlerinden...
Belki ikiyüzlülüklerden...

Belki tekmili birden ...
Senenin son postu pek bi iç açıcı oldu değil mi?

Yeni yıla üç kala, güzellik yarışmasındaki ablalar gibi herkese en çok ihtiyaç duydukları şeyleri diliyorum..
Tabi kendime de...

Sevgiye bulanık, ama çok net günler dilerim hepinize ...

İyi seneler.

Not :İçimde çalan melodiyi burdan sizlere de çalmak dinletmek isterdim ama teknoloji özürlüsü olarak beceremedim.Belki de iyi oldu kıyım kıyım olmayın siz de :))

21 Aralık 2009 Pazartesi

İstanbul'la şarkı söyleyen kentler



Geçtiğimiz hafta benim için çok önemli bir programda yer aldım.

Sevgili hocamız Akgün Akova beni ve seminerden üç arkadaşımızı kendi sunumlarından birine dahil etti.

Aşağı postlardan birinde yazmıştım.Waterhouse tablolarıyla başlayan bulmacamızı.Onla başlayıp,Raphael'e uzanan ordan,Holbein tablolarına ordan Lizbon'a hatta gökyüzüne yıldızlara uzanan bir maceranın içindeydik geçtiğimiz aylarda.

O maceramızda herkesin çıktığı yolu ve yolculukta yaşadıklarını anlatmasını istedi hocamız.Benim yolculuğumda bana eşlik eden kişi Portekizli şair Fernando Pessoa ve nişanlısı Ophelia idi.

Sahneye çıktığımda heyecandan yeni doğmuş ceylanlar gibi titriyordu bacaklarım.Pessoa ile başladım anlatmaya sonra Gülbenkyanla bitirdim.Günlerce heyecandan ölüp dirilmiştim.Ama bittiğinde ben ve diğer üç arkadaşım acaip keyiflendik.

Tekrar sahneye davet edilip her birimize çiçek ve çalışmalarımızın ödülü olarak şık bir kalem hediye edildi.

Benim için çok güzel bir geceydi.Hocamızın bize güvenmesi kendi sahnesine dahil etmesi beni ve arkadaşlarımı çok gururlandırdı ve onurlandırdı.

Yeniyıla gireceğimiz şu günlerde bundan güzel bir yeniyıl hediyesi olamazdı bize .
Gelen tebriklerde herkes çok beğendiğini ve bizim içimizde kopan heyecan fırtınalarını hissetmediklerini söylediler.

Sevgi pıtırcığı gibi şımardık tabi..

Ama şu gerçek ki toplum karşısında bildiğim birşey dahi olsa anlatmak yürek istiyormuş.


Pessoa ile yolumun bu şekilde kesişmesine çok memnun oldum.
Önümüzdeki günlerde başlı başına bir post konusu olacak kendisi...

8 Aralık 2009 Salı

Gün olur, alır başımı giderim





Alıp başımı gittip yine,bu akşam .

Her sene İş sanat 'da düzenlenen birbirinden değerli şairlerimizin şiir dinletilerinden birindeydim.

Üç post altta yazdığım Orhan Veli'nin ..


Evet bu aralar blogumda Orhan Veli patlaması yaşanıyor.Demek ki ruhumun Orhan Veli'ye ihtiyacı var dedim ben bu olaya :)


Bu çok sevdiğim şairin şiirlerini,bir kez daha Müşfik Kenter'in o harika yorumuyla dinledim.Arka fonda deniz manzarası ,sağlam bir orkestra ve bestelenen şiirlerini Deniz Erdoğan'ın ve Zafer Erdaş'ın harika seslerinden dinledik.

Müşfik Kenter'i dinlerken gözlerimi kapattım.Tam da o arada okumaya başladı "İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı" yı.Meditasyon yapar gibi dinlerken şiiri,bir ara baktım Müşfik Kenter'in görüntüsü yerine ,yıllar önce seslendirdiği Alf geliyor gözümün önüne.Hemen İstanbul'u ve şiirleri gözlerim açık dinlemeye başladım.

Ardından muhteşem bas sesiyle Zafer Erdaş ,"İstanbul'da boğaz içinde 'yi" söyledi.

Muhteşemdi..Muhteşemdi..Bir kayıt cihazım olsa bu yorumu kaydeder sabah akşam dinlemek isterdim.

İpe sapa gelmez magazin programları ardı ardına yayınlayarak televizyonu çöplüğe dönüştürenler keşke bu güzelim dinletileri televizyonda yayınlasalar dedim höykünerek.

Bir saat boyunca içime şiir çektim.Hem de en kalitelisinden...

Bu dinleti antidepresan niyetine, bir süre daha idare eder beni.
Şiiriniz bol olsun.




28 Kasım 2009 Cumartesi

TORO




Ülkemin güzel insanları, bu bayram da yine matadorlara parmak ısırtırcasına "TORO "demişler .


Haberleri her sene olduğu gibi bu sene de pas geçmek istiyorum.Ama olmuyor gözümüze gözümüze sokuyorlar hayvanlara din adı altında yaptıkları eziyetleri.
İş bilmeyen çavuşlar ordusu ,kör bıçaklara gelesiceler toplu halde kesmiş yaralamışlar kendilerini.


Eskiden böyle şeyler oluyo muydu ya da duymuyor muyduk ?.
Bir ineği kesmek için tek bacağından ters asıp kesmeye çalışıyormuyduk?


Kaçan bir boğayı güya yakalamak için kovalarken , elimizdeki bıçakla şişliyormuyduk İlk insanlar gibi?


Haftalar öncesinde bahçeye bağlayıp çocuğumuza teslim ettiğimiz koçumuzu eliyle besleyen onu sevip bağlanan yine çocuğumuzun gözü önünde, kesip ,matah bir şeymiş gibi ,hem kendimizin hem onun alnına sürüp elimizdeki lekeyi, sokak ortasında parçalara ayırıyor muyduk ?


Hapse düşmüş bir katilden farkı yok hiçbirinizin.Her bayram olduğu gibi yine kana buladınız ellerinizi.Tek farkınız sizin sokaklarda hala dolaşıyor olmanız.


Konu komşuya" kurban kestim" diye hava atıp ,güya ihtiyacı olanlara et dağıtmak için kestiğiniz kurbanları kavurma yapıp ,löpüyle yollarken midenize bir gün oturur elbet .
Bu müberek günde Allah günahlarınızı affeder umarım.


27 Kasım 2009 Cuma

KU(ZU)RBAN



Çok sevdim tam halet-i ruhiyemi anlatan bir kart o yüzden bu mesajımı zuzuyla yolluyorum.

Herkese iyi bayramlar ,sevgilerimle..

24 Kasım 2009 Salı

SON ÜTÜCÜ VE MARTI





Bu sabah, gökyüzü görünmezlik pelerini giymişti sisten
Sadece kanat çırpışlarıydı kanıtı ,
oradaki martıların..


Öğretmen ve öğreten arkadaşlarım, kanat seslerinizi hep duyabilmek dileğiyle.



Çok sık yazamamaktan en çok dem vuran bloggerlar seçilecek olsa ilk üçte kesin çıkarım ben.
Hem hayıflanıp, hem yazmamak ya da yazamamak ne büyük bir ironi !!
İstemek ama gerçekleştirememek benimkisi.Güncel bir konuda birşeyler yazmak istediğimde ben yazana kadar o konu çoktan güncelliğini kaybediyor.Ya da takibimdeki blogları en son yorum bırakan genelde ben oluyorum ki bu yüzden kendime son ütücü diyorum.
İşte yine yukarıdaki konuda son ütücü oldum :(
Sevgili Zeugma ve Sevgili Cesetizleri sizler mesleğinizi bildiğim ve çok severek okuduğum iki blogsunuz diğer eğitimci bloggerları bilmesemde selam olsun son ütücüden :)

15 Kasım 2009 Pazar

Kanık'sadıklarım



Dün Sunay Akın'ın dinletisindeydim.Yine suda taş kaydırırcasına bizi tarih sayfalarının arasında bir gezintiye çıkardı.Sayfalardan biri beni çok ilgilendiriyordu. "14 Kasım" dedi Orhan Veli'nin ölüm yıldönümü ..


Çok sevdiğim bu şairin genç yaşta ,belediye çukuruna düştüğünü,çukurdan çıkıp üzerini silkeledikten sonra yoluna devam ettiğini,2 gün sonra 36 yaşında beyin kanamasından öldüğünü yine Sunay Akın'dan dinlemiştim 5-6 yıl önce .


Halim Şefik'le tanışmıştım o gün .Sunay Akın yıllar önce çıkardıkları Edebiyat dergisi "yeni yaprak " için ilk röpörtajı Halim Şefik'le yaptığını anlattı çok güzel anekdotlar eşliğinde.


Orhan Veli'nin çocukluk arkadaşını .Ve onun ardından yazdığı muhteşem otopsi şiirini..


Orhan Veli'nin ölümünden sonra ,Cerrahpaşa Hastanesinde otopsiye alırlar genç şairi.Ertesi gün cenaze töreninde tabutunu taşıyanlar ellerine baktıklarında tabuttan sızan ve ellerine bulaşan kanı görürler.Çok etkilenir Halim Şefik ve şu şiiri yazar.


"..morgda açılınca kafatası

doktor beyler beyin gördüler

indirince ten kafesine neşteri

doktor beyler yürek gördüler


yürekte ne gördüler dersiniz

yürekte memleket gördüler

dünya gördüler


bir de dost gördüler

ama bu işte doktor beyler

dogrusu geç kaldılar

çok geç kaldılar..."


Nasıl güzel bir dostluk,nasıl hüzünlü bir anlatım ,sevdiğinin ardından ,nasıl naif yazılmış bir ağıt.Yine ilk dinlediğim gün kadar etkilendim bu kadim dostun yazdığı şiirden.


Sonra düşündüm dostluk ne demektir bir kez daha...

28 Ekim 2009 Çarşamba

YEDİGÖLLER

Merhaba,karabatak bir blog sahibesi olarak işte yine burdayım.

Haftasonu ,seminer grubumuzla Yedigöller'e gittik.


Artık ,Yepyedigöller diyorum ben buraya.Bende böyle bir vurgulama ihtiyacı yarattığı için.Türkiye'de yaşayıp hala buraları pas geçtiğime inanamıyorum.Rüya gibiydi desem abartı olmaz herhalde.

Sonbaharın iyice hissedildiği şu günlerde kendimi renk cümbüşü içinde buldum.Bu büyülü ortamda aynen alt postta sorduğum bulmacadaki Waterhouse'un :) resimleri gibiydi her yer.Özellikle göl ve etrafı Lady of Shallot'un resmedildiği Camelot gölü gibiydi.

İlkbaharın verdiği şevki,kıpırtıyı vermiyor belki bu renkler bana ama olsun kendi içinde hüznün getirdiği bir dinginlik,kabullenmişlik var .Gezdim,gördüm tortuları aşağıda.

Bu arada Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.Herkese ve herşeye rağmen...

Fotoğraflar;İzDüŞüMler


Majörler tükendi ,

minörlere yolculuk .

Buselik makamına...

18 Ekim 2009 Pazar

Bulmaca-buldurmaca



Ne zamandır yazamadım.


Bu aralar çok eğlenceli işler yapmaktayız.Daha evvel bahsettiğim gibi Akgün Akova ile yaratıcılık seminerlerimiz yine devam etmekte.Geçen cumartesi hepimiz üçer kişilik gruplara ayrıldık. herbirimize ,dünyaca ünlü ressamlardan birer resim verildi.Elimizde resimden başka hiç bir bilgi yok.Sırayla resmi bulan gruplar puan alırken,resimle ilgili başka ilginç sorularda geldi araştırmamız istenilen.Bir haftadır, gayet keyifli bu Sherlock Holmes'culuk bizi dünyanın farklı sanal sanat galerilerinin yollarına döktü.Araştırma yaparken ister istemez ilgimizi çeken bir resimde ya da ressamda takılıveriyoruz.Öyle ki gece yarılarına kadar karşımda bir resim onu bulabilmek için kadar kaç tane resim araştırdım.Bir labirent gibi zaman zaman sabrınız tükense de resmi ve ressamı bulduğunuzda ve o resimle ilgili enteresan şeyler okuduğunuzda bu araştırmaya değdiğini anlıyorsunuz.Bu arada son resimi 15 dakikada bularak,kendi rekorumu kırdım .

Bizim grup şimdi gayet iyi puanda.İkinciliğe iki grup adayız 56 puanla.Bundan sonrası bulduğumuz resimlerle ilgili yapacağımız sunumlara bağlı.Bu arada bulduğumuz yanıtları hocaya sunarken ,3 kez ekstra yaratıcılık bonusu da kaptık.Süperiz !! .


Ben çok keyif aldım bu görsel bulmacadan.Ne zamandır hiç bir sergiye gidememişdim.Hocamızın sayesinde Dan Brown'un Melekler ve şeytanlarındaki gibi bir keyifli bir araştırmaya dahil olmuş hissettim kendimi.Breh breh hemen de Vittoria şekli yaptım kendime :)


Bu oyuna dahil olmak istermisiniz ?


Cevabınız evetse,işte bize verilen ilk resim.İki gün içinde bana resmin adını ve ressamın adını yollamanız gerekiyor.


İlk resim daha popüler .Şanslısınız.


Şimdiden kolay gelsin,keyifli pazarlar ...:)

28 Eylül 2009 Pazartesi

BEYOĞLU SAHAF FESTİVALİ




Akşam üzeri , Taksim'e geldiğimde ,meydanda gördüğüm kurulu standlar birkaç gündür tatsız olan moralimi anında düzeltti.
Beyoğlu Sahaf Festivali kurulmuş ,benim gibi kitap çok severleri buyur ediyordu festivale. Aslında sıklıkla ziyaret ederim bu çarşıyı.Hatta en son Leman Sam konserine giderken uğramış,4-5 kitap alıp çıkmıştım yine gider-ayak.Bu sefer aşina kitapçıları açık havada görünce daha bir cazip geldi gözüme.Standları teker teker acele etmeden gönlümce gezdim.Arka fondan çalan harika ezgilerin eşliğinde bir kaç gündür üzerime sinen moddan da biraz olsun sıyrıldım.Fotoğraf arşivlerine ,eski plaklara,eski mizah dergilerine göz attım.Yan tarafta kurulan çay bahçemsi bir yerde canlı müzik yapan bir grup vardı.Çoklukla Zülfü Livaneli'den şarkılarla eşlik ettiler bu gezime.İki saatlik bu kitaplara kaçamak sonunda ,İlgimi çeken bir kaç yeni ama eski kitabın sahibi olarak çıktım festivalden.


En çok ilgimi çeken,"Gölgede kalan Yıllar" oldu.Nazım Hikmet'i ve Pirayesi'ni bir de oğlu Memet Fuat'tan okuyup,o yıllara ait anılarını paylaşacağım yarından itibaren.


Arkasından,"Yıldızların efendisi Hayyam" gelecek Harold Lamb'ten.Hayyam'a ait bulduğum kayda değer ikinci kitap bu olacağa benziyor.İlki hala tadı damağımda kalan Amin Maalouf'tan, "Semerkant'tı.


Son olarak,"Amak'ı Hayal" ile Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi olacak bu gezinin son keyif ödülü.


Benim gibi süpriz karşınıza çıkmazsa ,gidemedim diye üzülmeyin 11 Ekime kadar devam ediyor.
Bol keyifli, kitaplı günler hepinize ..

20 Eylül 2009 Pazar

ŞEKERLER

Benim için bu bayram şeker bayramıdır .
Çocukluğumuzda topladığımız,ve benim her beyoğluna gittiğimde toplamaya devam ettiğim akide şekerleridir.Güya bayram çocuklarına aldığım ama en çok benim yediğim hatta bu yazıyı yazarken bile kaynana şekeri ve fındıklısını aynı anda yediğim müthiş akideler.
O yüzden geçen sene kullandığım bu fotoğrafı kullanıyorum.
Uzun bir girizgahdan sonra kısa bir bayram mesajı...
Sevdiklerinizin hep sevdikleriniz olarak yanıbaşınızda olduğu ,sağlıklı ,huzurlu ve bu akideler gibi rengarenk tatlı bir bayram dilerim.
Sevgiler :))

15 Eylül 2009 Salı

KANDİL



Bu yaşımdayım ilk defa kandilde böyle bir şeye şahit oluyorum.Bu akşam Kadir gecesi ,öncelikle hepinizin kadir gecesini kutluyorum.Allah hepimizin dualarını kabul etsin. :)

Yarım saat önce siteye girdim .Tam arabadan inerken tepemde havai fişekler atılmaya başladı.Acaba biri mi evleniyo diye düşünürken böyle bir günde kimsenin evlenmeyeceğini ya da evlenmeye kalksa bile hiçbir davetlinin iştirak etmeyeceğini düşündüm.Sonra havai fişeklerinin caminin hemen yanından atıldığını görünce kadir gecesi münasebetiyle atıldığını anladım.

Benim acaibime giden de bu...

Evet dinimizce çok önemli bir gün ama daha evvel hiç bir dini bayram veya günlerde havai fişek atıldığını görmemiştim.

Ya cumhuriyet bayramlarında atılır, ya da yılbaşlarında .İstanbul sınırlarında şahit olanınız var mı bilmiyorum ama ben ilk kez görüyorum.Benim çok hoşuma giden bir görüntüdür hiç üşenmeden soğukta sonuna kadar izledim.Ama gerçekten çok merak ettim daha evvel denk geldiniz mi böyle bir günde havai fişek gösterisine.

Hani bizim dinimiz,gösterişi ,abartıyı değil ,tevazuyu barındıran bir dindir o bakımdan :)

9 Eylül 2009 Çarşamba

SEL

Yağmuru her zaman sevmişimdir. Eğer işte ya da evdeysem,hemen balkona çıkar,elime aldığım sıcacık nescafemi yudumlarken seyretmeyi ve havaya karışan o kokuyu içime çekmeye bayılırım, çocukluğumda öğrendiğim tekerlemeyi söyleyerek ..

Ya da hafta sonunda eve gelirken yağmura yakalandıysam,şemsiyesiz yürümek oluşan su birikintilerine çocuklar gibi şap şup girerek saçlarımdan damlalar akarken ,sırılsıklam eve gelmeyi severim.Nasılsa eve gidiyorum.Ve az sonra ıslak giysilerden kurtulucam.Bu hafta içinde yağmura yakalandığımda yapamayacağım bir şey.O yüzden tadını çıkarırım.


Sabah ,işe giderken tem otoyolunun olması gereken yerde bir dere vardı.Üzerinde bidonlar ve ne olduğunu anlayamadığım koca koca şeyler yüzüyordu.Sabah sabah afyonum patlamamış bir halde dondum kaldım.Ne olduğunu anlamaya çalıştım.Ben her zamankinin aksine temi değil, E-5 karayolunu kullanıyordum bugün ,ama benim gibi şanslı olmayanları ve yaşanan felaketi görünce çok üzüldüm.Hepsine Allah'tan rahmet diliyorum ,Allah sevdiklerine sabır versin .

Arap kızı artık gözü yaşlı , camdan kederle bakıyor...

3 Eylül 2009 Perşembe

FOK KATLİAMI


Biraz evvel ,gelen bir mailin ekini içinde ne olduğunu ve az sonra izlediğimde çok kötü olacağımı bile bile açtım .Belgesel niteliğinde çekilmiş,Kanada'daki fok katliamına ait bir videoydu gelen . Yarısına gelmeden öfke ve mide bulantısıyla kapattım.

Görüntüleri tahmin edebilirsiniz.Elinde tuttuğu sopa kadar odun ve duygusuz katil ,buzun üzerinde gördüğü hedef foklara doğru yürüyüp sanki bilgisayarda sanal bir şey oynuyormuşçasına ifadesizce hayvanların beyinlerine indiriyor elindeki sopayı.Bunu o kadar sakin yapıyor ki sanki çok normal bir şey yapıyormuş gibi..İşlediği cinayet değilde ,sanki boş bir alanda yürüken ,elindeki sopayla topa vururmuşcasına ilerliyor gördüğü tüm canlı hedeflere.

Nasıl bir şeydir ya .Hiç kimse durduramıyor vahşeti,Kanada hükümeti nasıl izin verir,teşvik eder ya da bu ülkede hiç mi hayvansever yok ?

Tamam ,dünyadaki savaşlarda da nice masum insan ,çoluk -çocuk ,yaşlı, genç demeden katlediliyor.Bu cinayetlerede bütün dünya seyirci kalmaya devam ediyor.Buna da lafım yok .Ama burda güçler eşit değil.Yani o hayvanların kaçıp saklanabilme,ya da bu canavarların ne yaptığını anlayabilme şanları hiç yok.Üzerine doğru gelen iki ayaklı hayvanı görmesiyle beynine aldığı darbe bir oluyor.
Sonra yaralı hayvanları canlı canlı yüzmeleri.Off korkunç!
Bir kez daha insanlığımdan utandım yemin ederim.Şimdi filmlerdeki gibi, woodo ayini yapabilen eski kabilelerden biri çıksa ,o hayvanlara yaşatılan acının aynısını bu,canavarlara yaşatsa.Önce kafaya inen bir balyoz ,canlı kaldıysakör bıçaklarla diri diri derisini yüzme,o halde çöplüğe atıp ölüme terk etme.
Bu acıyı yaşarlarsa belki anlarlar bu dünyadaki yaşama hakkının sadece insanlara ait olmadığını..

23 Ağustos 2009 Pazar

Sakura Zenzen ve Haiku



Genç kız ve Kral, filmini izlerken Yun Fat Chow'un oyunculuğunu çok beğenmiştim.Sayesinde, Kaplan ve Ejderhayı seyretmiştim ki ,bu filmle Uzak doğu filmlerinin hastası oldum.
Arkasından ,Altın çiçeğin Laneti, derken.. Hero'yla tüy dikmiştim en üste..Seyrettiğim en güzel uzakdoğu filmiydi .Görsel bir şölendi söylendiği gibi..
Sonra ,Trevanian'ın Shibumi'sini okurken tanıştım "Sakura Zenzen". yani Kiraz çiçekleriyle ...

Gitmişliğim ya da görmüşlüğüm yok .Ama kitabı okurken eşsiz bir görüntü canlandı gözümde.Aynı bu filmlerdeki gibi :)


Bu konuyla ilgili bayağı bir araştırma yaptım internet üzerinden.Öğrendiklerimden ,seyrettiklerimden ,o kadar çok etkilendim ki uzakdoğuya gidersem kesinlikle bu dönemler içersinde olacak ilk ziyaretim.

Mesela önümüzdeki ilkbaharda, orada olmak o ritüeli yaşamak ve görüntülemeyi o kadar çok isterim ki ..

İlkbaharı çok severim ,kirazı çok severim hele yağmur gibi gökyüzünde uçuşan pembe-beyaz kiraz yapraklarını kesinlikle çok seveceğim.


Japonlar,kirazların çiçek açmasını hayata yeni başlangıç olarak nitelendiriyorlarmış.Bizim yediğimiz kirazlardan değil bu ağaçlar.Olayları sadece çiçek açmaları.Ama ne çiçek !!


"Sakura Zenzen" yani çiçeklerin açmaya başlaması ve dalın üzerinde kalışı iki hafta sürüyormuş.
Bu dönemde turist akınına uğruyormuş festival alanları.İnşallah önümüzdeki bahar ben de o turistlerden olurum :))


Haiku ..
Benim maalesef yeni tanıştığım japon şiir türü.O da çok ilgimi çekiyor bu aralar.
Sunay Akın sayesinde duydum ilk..

"Öyle bir ay var ki gökte,
Hırsız da durmuş,
türkü söylüyor. "

Bu konuya burada virgül koyuyorum ayrı bir post konusu olmak üzere..

To be continued :))

16 Ağustos 2009 Pazar

Hey Yıllar !


Kuruçeşme Arena'da ,yazın son demlerinde, parlement mavisi bir gecede ,denizin yanıbaşında efil efil esen rüzgara karşı , denizin karşısında, gecenin karanlığında ışıl ışıl heybetiyle parlayan Kuleli,boğazda patlayan rengarenk havai fişekleri, denizin üzerinde sanki kayarcasına ilerleyen ışıl ışıl deniz motorlarıyla nefis bir atmosferde ,"Hey Yıllar" yenilmedim size diyerek başladı Leman Sam ve kızları dün akşamki konserlerine.

Neşeli bir selamlamadan sonra sırayla aldılar mikrofonu ellerine .

Ruhi Su'nun "Üç kız bir ana "türküsünü "İki kız bir ana " olarak şahane yorumladılar.Kızların Leman Sam'a vokalleri müthişti.


Leman Sam,Kıyamam sana,Ay gız , Anladım ki,İlla,Rüzgar,leylim ley,Olmasa mektubun,yazdıkların olmasa diye devam etti uzun kızıl saçlarını savura savura .Ne çok özlemişim şarkılarını ,Her biri ayrı ayrı zamanda yolculuk yaptırdı bana.Ama en çok "ay gız" yorumuna bayıldım.Nasıl güzel bir lehçeyle söyledi azeri parçayı ...Hele aralardaki tiradlarında tüylerim diken diken oldu sanki ilk defa dinliyormuşum gibi...


Sonra Şehnaz Sam ,yeni çıkan kasedinden bir iki parça okudu rock sounduyla .Çocukken kardeşi Şevval'le annelerine ve kedilerine yazdıkları şarkıları söylediler.Selahattin Pınar'dan "Bir bahar akşamı ",Leonard Cohen'den "Dance me to the end of love'a" kadar bir gezintiye çıkardı bizi.


Şevval Sam,karadeniz türküleriyle başladı ,Pir Sultan Abdal'dan" Dostum'a,Frank Sinatra'dan "Singing in the rain'e" ,ve tabiki eşsiz Türk sanat musikisiyle devam etti söylemeye.


Kazım Koyun'cuya,Barış Manço'ya,Bahadır Akkuzu'ya,FikretKızılok'a selamlar söyledik.


Ortaya karışık arajman , her telden ,bir konser olduÜç saatin nasıl geçtiğini anlamadım.Gece biterken hafif uykuluklu,yüzümüze gece boyunca yerleşmiş tebessümle ,mest olmuş bir şekilde ayrıldık konserden.



Tek hayal kırıklığım Leman Sam'ın beklediğim ve en çok sevdiğim şarkılarından birini söylememesi oldu.


"Herneyse"...





10 Ağustos 2009 Pazartesi

BOZCAADA


Geçen hafta ,insanlık için küçük ,ama kendim için büyük bir adımla , Bozcaada'ya ve akabinde Ayazma plajına ayak bastım.Ayak basmakla kalmayıp bu anı aşağıdaki fotoğrafla ölümsüzleştirdim. :))


İstanbul'dan sabah sularında yola çıktım.Bu istikamette ilk defa araba kullandığımdan, fazla gaza asılmadan ,keyifle gitmek istedim.Yaklaşık 6,5 saatte adada oldum. İki kere feribota indim bindim.O yüzden pek uzun yola çıkmış gibi hissetmedim.Adanın ilk günü hemen keşfe çıktık.Meşhur Ayazma plajında bulunan Vahit'in yerinde yemeğimizi yedikten sonra yıllardır methini duyduğum ama bir türlü fırsat bulup gelemediğim adayı fotoğrafladım.






Günbatımına doğru en sevdiğim ters ışık suretiyle deniz üzerindeki yansımaları keyifle seyreyledim.





Boz ismini sanırım bu maki tarzı bitki örtüsünden alıyor ada! Sararmış brokoli gibi top top sarmış adanın dört bir yanını.











Kızgın güneş altında yuvalarına hummalı bir şekilde bir şeyler taşıyan karınca sürüsünü görünce kendimi ağustos böceği gibi hissetim nedense. Bu arkadaş kendinden büyük bir parçayı sürükleyerek taşıdığı için takdirlerimi topladı.
Meşhur Ayazma plajı burası,genelde benim sevdiğim gibi incecik kumlarla kaplı.Terliğimi çıkarıp kızgın kumlara ayak bastığımda pudra şekeri üzerinde yürüyorum gibi geldi.Denize vardığımda bildiğim halde suyun soğukluğundan içim hürrpp etti .Senelerdir soğuk denizi severim diyen ben ,yüzdükçe Alaska'da buzulların arasında yüzüyormuşçasına titredim ama alıştıkdan sonra çıkmak istemedim denizden.



Bu sene , paso gözlüklerle yüzdüm.Denizin üstüyle hiç işim olmadı. Can Yücel'in ,Buluşmak üzere şiirindeki gibi dibe dalıp etrafımdaki çil çil balıklarla yüzmekten acaip zevk aldım.Bugüne kadar denizin altıyla böylesine alakadar olmamıştım hiç.Bu kış dalış kurslarına yazılırsam sanırım bu Bozcaada sayesinde olacak.


Adanın isim annesi bitki örtülerinden bir öbek daha !




Adanın etrafında bu şekilde bir sürü küçük adacıklar var.Yüzerek bunlara ulaştığınızda "Burası benim adam " diye yanınızdakilere hava atabiliyorsunuz :)








Gece merkeze indiğinizde,her tatil beldesinde olduğu gibi hediyelik eşyacılara gark oluyorsunuz.İçlerinden en sevdiğim bu köylü kızlarıydı benim.Akça pakça olan kol hareketi çekmiş gibiydi bize :)





Adada çok hoş bir kitapçı gördüm .İçerik olarak biraz zayıf buldum.Yinede düşünülmüş olması ve mekan olarak çok hoşuma gitti.Benim gibi ikinci el kitap severlerde düşünülmüştü .Belki bizden önce çok kitap satılmıştır o yüzden çok bir şey kalmamıştı kimbilir :)





Gece hayatı isteyenlerde unutulmamış adada ve işte nam-ı diğer Polente. Dar sokakları ,eski rum evleri ve o birbirinden süslü kapıları çok şirindi.Sokak aralarında bunun gibi bir sürü hoş detaylarla süslenmiş kapılar görebilirsiniz.




Ve yine bir gün batımı daha...





Ama en güzel gün batımı ,rüzgargüllerinin ordan seyrediliyor.Sakın pas geçmeyin.


Son gün nihayet meydandaki kahvede,meşhur damla sakızlı türk kahvesinin veçiçek pastanesinin meşhur sakızlı bademli kurabiyesinin tadına baktım.

Ayrılık vakti ...Geç buldum ,çabuk kaybettim dercesine feribottan son bakış..


Akılda buzul gibi deniz..

Kendimi deniz kızı gibi hissettiren etrafımda kaçmadan yüzen çil çil balıklar..

Damakta domates reçelleri ,üzümler,balıklar,mezeler..

Ve tabiki şarap tadında kekremsi ama çok lezzetli bir hafta..




Fotolar:İzDüŞümLer



2 Ağustos 2009 Pazar

ADA


Nihayet !


Yarın bu saatlerde meşhur rüzgar güllerinin,üzüm bağlarının dolayısıyla şarap fabrikalarının ve kalenin olduğu o meşhum soğuk denizi görüp ,görmekle kalmayıp yüzüp adanın keşfine çıkıcam.Şarapların tadını senelerdir biliyorum,Corvus mu Talay mı ikileminden Corvusu tek geçerken kısmetse membağından görüp,koklayıp içip zula yapacağım.Neyse uzun lafın kısası..


Adaya gittim gelicem.

26 Temmuz 2009 Pazar

Tatil




Geçen pazar beykoz dolaylarında günümü gün ederken ,"havaya bakın! " uyarısıyla tüm kafalar gibi benimkide gayri ihtiyari yukarı çevrildi.Tepemizden koyu gri bulut gibi koca bir leylek sürüsü geçiyordu.Bir yerlere göç ediyorlardı sanırım.Ama nedense , pistin boşalmasını bekleyen uçaklar gibi tepemizde dolanıp durdular bir süre .Gittikleri güzergahla ilgili bir değişiklik mi oldu.Yoksa geride kalan arkadaşlarını mı bekliyorlardı bilemiyorum.
Şu varki leyleği havada gördüm.Tatilime iki hafta kala ,sadece bununla yetinmeyip sürüdeki leylek sayısı kadar yeni yerler ,yeni tatiller diliyorum kendime.Hoş fotoğrafı çektiğim sene leylek festivalinde menbasına gitmiştim bu arkadaşların.Bir numaralarıda olmamıştı o ayrı.Ama bu sefer deplasmandalardı .
Umutluyum ..

22 Temmuz 2009 Çarşamba

KELEBEK




Selçuk Altun'un Ku(r)şun Lezzeti adlı romanında rastlaşmıştım.



"Butterfly die fast ,does hope die last" , "Hızlı ölür kelebekler, umut mudur son ölen ?" di çevirisi.
Kelebek çok sever biri olarak sevdiğim aforizmalar arasına dahil etmiştim hemen.


Bir ara internet sitelerinden envai çeşit kelebek fotoğrafı avına çıkardım.Canlısına kıyamadığım için çocukların ev ödevi internet araştırmaları gibi onlarla ilgili dosya hazırlamıştım.Hala durur harddisklerimden birinde.


Bodozlama kelebek konusuna niye girdim durduk yerde.


Bu sabah, şehir merkezinde,karşıdan karşıya geçerken onca araç ve insan trafiğinin içinde önümde uçan şeyi farketmemle sabah mahmurluğundan ayılmam bir oldu.



İstanbul'un orta yerinde ,gürültünün patırtının içinde sanki kırlarda uçarmışçasına tüm sakinliği ve dinginliğiyle süzülüyordu rengarenk kanatlarıyla minik kelebek.Çok hoşuma gitti ,acaip mutlu oldum sabah sabah.Zeki Alasya-Metin Akpınar'ın Yasaklar'ından bir şarkı vardı. o geldi aklıma.



"Minik minik minik kelebek
Minik kelebek
Uç özgürce durmak ne demek durmak ne demek"


İçimden mırıldana mırıldana yürüdüm şarkıyı .


Acaba,az önce önüme düşen sabah neşemi başka farkeden olmuşmudur?


Peki ,minik kelebek yaşamının kaçıncı günündedir?



4 Temmuz 2009 Cumartesi

Bezgin bekir



Günlerdir geç geliyorum eve.Ne yazabiliyorum o saatten sonra,ne de okuyabiliyorum siz çemberimdekileri hakettiğiniz gibi.Nasılsa boş bir anımda detaylı okunacaklar arasındasınız diye itinayla bekliyorsunuz .


Bu gece gelir gelmez dolaptan buz gibi bir mariachi açtım .Nicedir yapmadığımı yapmak için keyifle oturdum pcnin karşısına.Sabah çok erken kalkmalıyım ama olsun.Canım ,şu an buz gibi bira eşliğinde , hiçbir konu olmaksızın yazmak istiyor.Ne zamandır yaptığım gibi ,sonucunu düşünmeden yaşadığım gibi ellerim klavyede yazsın istiyor parmaklarım .


Yarın kargaların kahvaltılarına müteakip erken kalkıp yollara düşmeliyim.Ama pazar günü acelem yok.Şimdiden pazar sabahını planlıyorum.Uzun zamandır yapamadığım ,burcuma yaraşır sabah tembelliklerinden birini yapmak için..


Yine her zaman olduğu gibi hafta içi erken kalktığım saatlerde uyandıracak beni biyolojik saatim.Sonra yataktan kalkmadan,geceden yanıbaşıma konuşlandırdığım,her hafta düzenli aldığım uykusuz,leman, ve pengueni okuyacağım.Sonra yattığım yerden okurken gözlerim hafiften kapanacak,ben karşı koyamayıp tekrar uykunun sıcak kucağına bırakacağım kendimi .Sonra hazırlanmış kahvaltının ve mis gibi kahvenin kokusuna kapılıp beynim ayılmak isterken vücudumun ve göz kapaklarımın "biraz daha uyu n'olur bizim için "demelerine kulak tıkayıp uyku mahmurluğuyla kalkacağım.Yeşilliklere bakan balkonumda ,sanki pazar gününde daha çok şakıyan kuş cıvıltıları eşliğinde güzel kahvaltımı yapacağım.


Günlük gazeteleri alıp hatmeder gibi ,sade türk kahvemi içerken yarı uzanmış vaziyette okumaya başlayacağım keyifle.Her türlü alışveriş eksikliklerine kulaklarımı tıkayıp ,zinhar alışverişe ve o kaos trafiğe çıkmayacağım.Bütün gün malaklar gibi yatıp film izleyip müzik dinleyip biramı yudumlayacağım.


Evet, pazar günü hiçbir şey yapmamanın planını yapıyorum şimdiden.


Yarın kurşun asker beni pas geçip ,pazar gün ki tembel halimi hayalleyip pazar günki bana ve sizlere iyi haftasonları diliyorum.

25 Haziran 2009 Perşembe

DENİZDE KARARTI VAR


2004 yazında tesadüfen bir arkadaşımın evinde dinlemiştim ilk ."Kim bu ya ?süpermiş "dediğimde "Kazım Koyuncu" yanıtını almıştım arkadaşımdan .Nihayet adam gibi karadeniz ezgileri dinleyebileceğim birini duydum dedim Volkan Konak'tan sonra..

İlk tanışmam "Hayde" cdsiyle olmuştu.O günden itibaren her zaman ne ıpodumdan,ne bilgisayarımdan ne de arabamdan eksik etmedim şarkılarını.Hele aynı sene ,17 yıl aradan sonra karadenizdeki köyümüze giderken pek bi anlamlıydı onu dinlemek.13 saat boyunca hiç aralık vermeden her iki cdsini de sürekli dinlerken arabadaki herkes bütün şarkılarını ezberlemişlerdi sayemde.

O sene hiç bir konserine denk gelmedim.Hastalığını öğrendim internetten .2005 haziranında konserini duydum ,mayıs ayından biletlerimizi aldık. Konser öncesi iyi olduğuna dair okuduğum haberlere çok sevindim.Çok sevdiğim bu sesi ,canlı olarak izleyebilecektim nihayet. Erteleme haberi geldi konserin .Sonra da ölüm haberi...

Konsere gitmeyi planladığımız Harbiye açık hava tiyatrosunda bir ertesi günü cenazesindeydim.Şarkılar eşliğinde çıktı sahneye .. gitarı bir köşede..bütün sevdikleri ardından en güzel şarkıları ve dileklerini söyleyerek uğurladılar Kazım'ı..

O günden beri her sene bugün daha bir kararır Karadeniz.
Hala tüm sevenleri gibi içim acıyarak ama ilk gün ki kadar severek özlemle dinliyorum şarkılarını.
Rahmetle ...

21 Haziran 2009 Pazar

Canım'a



Biriciğim,en sevdiğim,herşeyim...


9 yıldır bugününü kutlayamıyorum senin .Her sene olduğu gibi ,yine bu zamanlarda dilime dolanır oldu senle ilgili herşey.9 yıldır omurgamı kaybetmiş gibiyim.Ne kadar dik durmaya çalışsamda içim pelte pelte ..Her zamanki tesellim bi yerlerden beni izliyorsun biliyorum ama...


En kötü zamanlarımda o kollarınla beni sarmalayıp,küçük bir kızken yaptığın gibi başımı ellerinle okşamıyorsun ki,hıçkıra hıçkıra ağlarken bana "geçecek"demiyorsun ki.Sana has kokunu içime çekip kendimi güvende hissedemiyorum ki ,Ben uyurken odama girip annemin bana yazdığı notların altına karakteristik yazınla seni seven baban yazıp imzanı atmıyorsun ki..


Her şeyle başa çıkabildim baba,her ayrılığın üstesinden geldim.Her engeli aştım.Sensizliğe hala alışamadım.


Babalar günün kutlu olsun.