18 Eylül 2011 Pazar

ÖLÜ



Annem
Eteğinden yırttığı bir parça basmayla gözlerimi bağladı
Belli ki görmemi istemiyordu
 Kucağındaki kardeşimin sıcaklığını
 Ama ölü bebekler göremezler ki dedim fısıltıyla
Duymadı…

Mecburdu
Kardeşlerim için…
Biliyorum
Bir lokma daha fazla alabilmek için 
Uyuma taklidi yapan ölü bebektim
Çadırın köşesinde
Kara sineklerle yarenlik ediyordum.
Bizim buralarda çocukların yazgısı da  teninin rengi gibi karadır
Ya ölüsündür ya da yaşayan ölü
Sesimiz çıkmaz bizim ağlayamaya 
Mecalimiz yoktur
Malum ağlamayan bebeğe de emzik yoktur
Bizim topraklar kıraçtır
Dikili ağaç yoktur
Ölü çocuklar dikilir
O yüzden mi dir insanların bizi görmezden gelişi ?
Arada amcalar teyzeler bazen gelirler yardım için 
Ama bizim köyün yolunu bilmezler

Bulmazlar ,bulmak istemezler

O yüzden ben ölü bir bebeğim 
Kardeşimde ölmek üzere olan bir bebek.
Uzak ülkelerden bıyıklı bir amca ve başı sarık bir teyze gelmiş geçenlerde
Yanlarında çocukları eğlendirsinler diye 
Birkaç şaklaban getirmişler niyeyse
Ağlak bir abi,sarı yaşlı bir abla ve dahaları…
Şarkı söyleyip dans etmişler ,
Dans sanki karnımızı doyururmuş gibi
Doyurmaz ki
Öyle olsa annem her gün dans ederdi 
Kucaklarına süs köpeği gibi almışlar 
karnı doyan şanslı kardeşlerimden 
Sanki
Ölü bebek kokan topraklarda değillermiş gibi
Gülerek poz vermişler 



Benim göz yuvalarıma çöreklenen kara sinekler
Onların ruhlarına çöreklenmiş
Anladım

İzdşnmler 

12 Eylül 2011 Pazartesi

DOLU(N)AY

Şu an dışarda nefis bir dolunay var.

O dolunaya ilaveten ağrıdan en az onun kadar kocaman olmuş  bir başım.

Aklı başında insanlar gibi ağrı kesici içeceğime büyükçe bir kadehle kırmızı şarap içiyorum.

Güzel havalar göçmen kuşlar misali uzaklara göçmeye hazırlanıyorlar ya...

O yüzden yazın son dolunayını öküzün gözüne kurban ettim bu gece...

Play listmde en damar parçaları ardı ardına tekrar tekrar dinliyorum " Beni öldürmeyen herşey daha güçlü kılar "mottosuyla...

Blog sahibesi bu gece pek bir melankolik .Rica edeceğim alıcılarınızın ayarlarıyla  oynamayınız.

Ne yazacağını kestirmeden sadece yazası olduğu için burada(Hah üçüncü tekil kişi olarak da yazmaya başladı tam oldu!)

Dün gece çok garip feci bir rüya gördüm.Belli ki 11 Eylül'ün  bilinç altımda bir şekilde taşın altındaki solucanlar gibi divil divil divilmesi sonucu pırtlayan bir rüya...

Eskiler ne der ?Allah hayra çıkarsın siz de deyiniz lütfen(demeseniz bile okurken dedirtmiş olayım bi şekilde)

İstanbul semalarında uçan üç dört uçak birbiri ardına hava da çarpışıyor  ve düşüyor.

Ve ben Lost'takiler gibi bütün o düşme detaylarını aşağıdan görüyorum çaresizce izliyorum.Dizlerimi döve döve  böğüre böğüre ağlıyorum.Kaybetme duygusu o kadar gerçekti ki kötü uyandım.

Sabaha karşı uyandığımda hakikatten yüzüm sırıl sıklamdı gerçekten ağlamışım.

10 sene önce bu olay olduğunda arkadaşlarımla çok keyifli bir Antakya gezisindeydim.Antakya'lı arkadaşlarımın mihmandarlığında baharatçılar çarşısında alşveriş yapıyorduk.Gidenler bilir Antakya arap ülkeleri gibidir.Arapça yazılı plakalar,konuşanlar,tabelalar vs.

Bir anda esnaf karıştı herkes televizyonlara hücum etti.Biz ne oluyor dedik ki ikiz kulelere dalış yapan o uçakları gördük ekranda...

Ve televizyonun başından kimse ayrılamadı.Ondan sonra ne alışveriş kaldı ne de bizim tatil keyfimiz...

O uçaktakilerin gökdelene doğru kamikaze dalışı gözümün önünden gitmedi. O an ne hisettiklerini düşünüp durdum günlerce...

Her ölüm zordur ama bilmiyorum beni feci etkiledi sanırım o olay.

Zaten dün gece ki rüyamda bu olayın başka bir türlü tezahürü...

Neyse tatsız konular...

Allah rahmet eylesin hepsine ve sevdiklerine sabır versin.

Son zamanlarda  ne çok kullandığımız iki  cümle kalıbı  oldu bu değil mi?...

Doğu da o kadar çok şehit veriyoruz ki "günaydın ,iyi akşamlar "der gibi rahmet okuyup sabır diliyoruz.

Tabi ateş düştüğü yeri yakıyor ,"bıçak kemiğe dayandı "lakırdısı edenler tüm samimiyetsizlikleriyle yukardaki cümle öbekleri gibi bu cümleyi ağızlarına sakız ediyorlar.

Bloga girerken cumartesi gün ki nefis Bülent Ortaçgil konserini,ilk defa canlı izleme şansı elde ettiğim Birsen Tezer'i ve aynı sahne de yine ilk kez dinlediğim Erkan Oğur'u yazmayı düşünmüştüm bir şekilde...

Ama onlar başka bir post konusu olsun.

Keyifli akşamların konusu olsun hatta...Dün ve Bugün şarabımın rengi gibi kıpkırmızı ...

Bugün demişken bir de 12 Eylülümz var bizim.Tarihe kömür karasıyla yazılan bir 12 Eylülümüz.

Bugünü dolunayla ilişkinlendirip onlardan söz etmemek  yakışık almaz değil mi?

Bir asker kızı olarak hayatım hep bir şekilde ordu evlerinde,askeri lojmanlarda,ast - üst ilişkilerinin gölgesinde geçti.

Rahmetli babamın mensubu olduğu TSK'ni her zaman onurla ve gururla savunmuşumdur her ortamda...

Ama bir 12 Eylül olayımız var ki orda kelimelerin bittiği andır diyorum ben...

Ve benim yerime aşağıdaki kara bilanço konuşsun diyorum...

12 Eylül'de

* 650 bin kişi gözaltına alındı.

*1 milyon 683 bin kişi fişlendi.

* Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.

*7 bin kişi için idam cezası istendi.

*517 kişiye idam cezası verildi.

* Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı).

* İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi.

* 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.

* 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı.

* 388 bin kişiye pasaport verilmedi.

* Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.

*144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

* 14 kişi açlık grevinde öldü.

* 16 kişi “kaçarken” vuruldu.

* 95 kişi “çatışmada” öldü.

*73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi.

* 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi.

* 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı.

*14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.

* 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti.

* 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

*171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi.

* 937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı.

*23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

*3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.

*400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.

* Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

* 31 gazeteci cezaevine girdi.

* 300 gazeteci saldırıya uğradı.

* 3 gazeteci silahla öldürüldü.

* Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.

* 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.

* 39 ton gazete ve dergi imha edildi.

9 Eylül 2011 Cuma

Sözünü Sakınmadan ve Küçük İskender

Dün akşam tesadüfen İstanbul Modern Müzesinde Küçük iskender'in söyleşisi olduğunu duydum.Eleştirmen Semih Gümüş ve Ömer Türkeş'in konuğuymuş.

Aslında pek bildiğim bir şair değildi.Bir iki popüler şiirini biliyordum sadece...

Yine de akşamımı biraz şiire bulamak  ve yeni birini tanımak istedim.Üşenmedim atladım gittim.

Tophane'de Açık havada eski bir saat kulesinin önünde  sahne kurmuşlardı.

Sandalyeler  full doluydu ben de çimenlerin üzerinde yere bağdaş kurdum.

Sabit Fikir'in İstanbul Modern iş birliğiyle düzenlediği söyleşinin adı "Sözünü Sakınmadan"dı.

Semih Bey'in ve Ömer Bey'in sorularına sözünü sakınmadan çok hınzırca cevaplar verdi aynı şiirleri gibi...

Yakın zamanda kaybettiğimiz şair dostu Seyhan Erözçelik'in anısına çok güzel bir şiirle başladı.

Çok zeki ve bir o kadar da sivri bir adam.Sivriliğini twitterdan az buçuk biliyodum.

Kendini bu ülkenin dinden ve ahiretten sorumlu  kişileri ilan etmiş zümreyle atışma halindeler.Küçük İskender cephesi ustaca satraç oyunu gibi giderken, karşı taraf maalesef işi bel altına çekmiş.

Kendisini hedef gösteren haberlerle bu söyleşiyi işaret etmiş.Kendisinin cinsel tercihine atıfla imalar filan...Saçma sapan klasik Türkiye gerçekleri maalesef :(

Bütün bu tatsız detayları eve geldikten sonra öğrendim.Çok şükür hiç bir tatsız bir olay olmadı  provake etmeye çalışanların yapmaya çalıştıkları gibi...

Çok güzel anekdotlar anlattı Küçük İskender...

Babasının kütüphanesinden çekirge sürüsü gibi geçmiş küçük yaşlarda...Sayesinde şairler ve yazarlar  külliyatını yalamış yutmuş...

Ergen yıllarında şiir yazmaya başlamış.Edip Cansever'in şiirlerini o yıllarda hiç beğenmiyormuş.Bir kitabını "Böyle şiir mi olur be !" deyip duvara çarpmış.17 yaşında gittiği Bodrum tatilinde  aymış ustanın şiirine...
Otobüs  bir tren yolunun önünde beklerken  bir köpek görmüş köpek uzaklara bakıyormuş. Onun baktığı yerlere bakmaya çalışmış ama karşıda sadece  dağlar varmış.

 O zaman Edip Cansever'in  dizeleri gelmiş  aklına
"...Kim bakardı uzağa
 köpekleri saymazsam..." Bodrum’a gider gitmez bir Edip Cansever kitabı almış :)

Bunun gibi bir dolu güze anekdot anlattı.

Kendisine marjinal şair denilmesinden hiç hoşlanmıyor "Ben marjinal değilim marjinal olan Müge Anlı'nın programındakiler ..." demesine çok güldüm  bi de:)

Tıp ve sosyoloji eğitimi almış ama ikisini de tamamlamamış.

Ağır Roman'da Okan Bayülgen'le birlikte rol almış.

Tiyatro ortaokul yıllarından beri hayatında varmış.Hatta Radyo ve televizyonculuk okumak isterken annesinin bir lafıyla ilk tercihini silip Cerrah Paşa Tıp fakültesini yazmış ve kazanmış.
Beş yıl okumuş şiirlerinde insan bedenine yaptığı atıfları tıp eğitiminin faydaları olarak görüyor.

Bildiklerimden çok daha güzel şiirleri varmış hayran oldum.Elli küsür kitabı basılmış .

Sayesinde günümüz şairlerini  tanımadığımı ve okumadığımı farkettirdi bana...

O yüzden dünden beri çok ilgimi çekti hayatını ve şiirlerini okuyorum .

Son olarak sevdiğiniz bir şairse söyleşilerini de kaçırmayın derim.
 
Ben geç tanıdım ama çok sevdim.
 
Pişman olmazsınız. :)


Bu da sevdiklerimden  okuma kirası olsun :)

BİR DAHA SEVDİM

“-Oof dedi.


-Ne oldu? dedim .

-Hiiç dedi.

-Herseyi bırak gel benimle dedim.

-Olurmu ? dedi.

-Topu topu bi tabak fazla koyarız soframıza dedim.

-Olmaz dedi.

-Neden? dedim.

-Aynı tabaktan yeriz dedi.

Bir daha Sevdim..” 
 
Küçük İskender