29 Haziran 2010 Salı

GEYİK




İşten geldim.

İş yerindeki abukluklara ve lavuklara sinirlendim yine .Yemek bile yemeden yürüyüşe attım kendimi.Böyle zamanlarda yürümek beni sakinleştiriyor.Geldim duşumu aldım ,sade kahvemi kaptım oturdum bilgisayarın başına.

Olaylar gelişti...

Akgün Hoca'dan gelen maildeki resimde gördüğüm böceğin adını merak ettim.

Böceğin ismini ararken enteresan bilgilere ulaştım.Okurken de gülmekten öldüm ne sinir kaldı ne de birşey.

Önce bilmeyenler için tanıştırayım kendileri "Geyik böceği"

Amanos dağlarında yaşayan yabancı bilim adamlarının en çok da japonlar'ın ilgisini çeken bir böcek.japonları'ın ilgisini çekme sebebi Mushiking: King of the Beetles (Mushiking: Böceklerin Kralı) adlı çizgi film, çizgi roman ve kart oyunları...

Böcekler dünyasını konu alan film roman ve kart oyunları Japonya haricinde Filipinler, Singapur, Malezya, Kore, Hong Kong, Tayvan gibi Uzakdoğu ülkelerinde de çok popülermiş.

Koleksiyon değeri de olan kartlarla oynanan oyunlar için Japonya'da bugüne kadar 20 bin resmi yarışma düzenlenmiş. Bu yarışmalarda 160 milyondan çok Mushiking kartı el değiştirmiş.

Bu Mushiking: King of the Beetles'ların kahramanlarından biri de geyik böceği. Amanos'ta yaşayan altı taraklısı çok makbul olunca çizgi filmi izleyen, kartlarıyla oynayan çocuklar da anne babalarından geyik böceği istemeye başlamışlar.Arz olunca talepte oluşmuş.

Japonlar ve koleksiyonerler, Amanos'un yolunu tutmuşlar ve aldıkları her geyik böceği için yöre halkına epeyce para ödemişler.

Benim ilk açtığım sitede bu alışverişten para kazanmak isteyen uyanık girişimci vatandaşlarımızın attığı yorumlar vardı.Gülerek okuduğum yorumlar hakikatten fıkra gibiydi.Millet işi gücü bırakmış.Böcek avına çıkmış :))

Link vermek istemiyorum ama Geyik Böceği diye arattığınızda ilk karşınıza çıkan "İşte 90.000 TL lik böcek " isimli linke girip yorumları okuyabilirsiniz.

Yorumları bitirmiştim ki sol omzumda bir acı hissettim.Sonra bir daha ve bir şeyin sırtımda gezindiğini hissettim.Elimi atıp yere atana kadar bir ısırık daha ...

Ne olduğunu göremediğim yaratığın parkeye vurduğunda çıt diye çıkardığı sesden kabuklu gillerden bir şey olduğunu anladım.Mutfağa seyirtip kolonya şişesini boca ettim ısırıkların üzerine.Hafiften zonklamaya başlayan kızarık yerler bir sivilce büyüklüğünde şişti .Evde amonyağımsı bişeyler bakındım bulamayınca yaşlı teyzelerden öğrendiğim kibritin ucundaki o yanan kısmını sürdüm hemen.

Gece gece yaşadığım bu ani saldırıya mı tırsayım? Kabuklu gillerden şahsı el feneriyle köşe bucak aramama rağmen bulamadığıma mı yanayım?Yoksa şüpheli şahısla hala aynı odada olup gecenin ilerleyen saatlerinde burun buruna gelme riskime mi korkayım bilemedim.

Bu saatte böceğin geyiğini yaptım ama dayı oğlu ısırdıktan sonra odayı terketmiştir inşallah !!!

20 Haziran 2010 Pazar

Babam'a

Artık sadece rüyalarımda sarılıp ,öptüğüm kucakladığım canikom,babam herşeyim..

Babalar günün kutlu olsun.


Akşamın kapısından
içeri giren
öksüzlüğün onarılmaz duygusu
iş dönüşü, somun ekmek
yıllar komşunun penceresine bakar
çok geçip hiç geçmeyerek

hayat hiçbir aldığını koymaz geri
çocukluğun büyümemiş yerlerini
kimse büyütemez bir daha

terk edilemez babasız evler
kapısı çekilip çıkılsa da

bir roman adı gibi
içinde yaşar
çoğalmaz başkaları
okumalarla

babasızlığın ne olduğunu bilmeyenler

günün birinde baba olsalar da...


Murathan MUNGAN

15 Haziran 2010 Salı

ORTAYA KARIŞIK

Geçtiğimiz pazar ,entresan bir sergiye gittik arkadaşlarla...

Bilim adamı ,Gunther Von Hagens'in "Body Worlds " sergisine gittim.

"Body Worlds" ,orjinal insan vücutlarından ve organlarından yapılan bir sergi.

Midesi sağlam benim gibi meraklı melahatlar için inanılmaz bir deneyim.

Sergiyle ilgili buraya herhangi bir fotoğraf koymuyorum dediğim gibi herkesin kaldırabileceği enstanteneler yok.

Merak edenlerin görsellerde araştırma yapmasını ya da dayanabilirim diyenlerin sergiye gitmesini şiddetle tavsiye ederim.

Kadavralar özel bir sistemle aynen orjinali gibi silikonla bir nevi mumyalanmış .

Yaklaşık 200 e yakın sergilenen vücut ve organlar genelde Çinlilerin bağışladığı organ ve vücutlarla oluşturulmuş.

Bazı hastalıkların ameliyatların organlar üzerindeki izlerini görebiliyorsunuz.

Anevrizmalı bir beyin,damarları tıkalı bir kalp,kırık bir bacak,kanserli bir meme,ülserli bir mide ,hor kullanılan organlarla sağlam olanların yan yana sergilenmiş hali,sigara içen biriyle içmeyen birinin ciğerleri,spor yapan bir insan vücudundaki gelişmiş kaslar,spor yapmayan bir insanın vücudu gibienresan bir sürü şey vardı.Her camekanın içindeki numarayı elinizdeki ahizemsi şeye tuşlayarak o organla ve hastalıklarla ilgili bilgi de alabiliyorsunuz.

Şaha kalkmış bir at ve üzerindeki kadın erkek kadavralar çok sanatsal sunulmuştu.

At aynı yöntemle derisi soyulmuş,ve üzerine kadın,erkek otutturulmuş erkeğin uzattığı eline manidar bir şekilde kalbi verilmiş.

Bu yöntemle sergilenen zürafada en az at kadar etkileyiciydi.


Sergiyi gezerken, onların bir zamanlar bizim gibi yaşayan insanlar olduklarını,üzüntülerinin sevinçlerinin olduğunu ,bir ailenin ferdi olduğunu düşündüm.Hikayelerini merak ettim.

Bugüne kadar gezdiğim en enteresan ve öğretici sergiydi benim için.

İlk başlarda elm sokağındaki freddy gibi geliyor görüntüler ama sonra alışıyorsunuz.


Arkadaşlarım sonuna kadar tahammül edemediler ve benden yaklaşık bir kırk dakika erken çıktılar.

Çıkışta yanlarına gittiğimde serginin onlarda ölüm duygusunun onları gerdiğini rahatsız ettiğini gördüm.Ölümle ilgili belki onlardan daha önce tanışıklığım olduğundan ya da ölümden sonra bedenin üzerimizden çıkartacağımız bir elbise olduğuna inandığımdan ben rahatsızlık duymadım.

Hatta yalnız gelmiş olsaydım çok daha vakit geçirebilirdim içerde.

Öğleden sonra sözleştiğimiz gibi Zilsiz Zarife ile buluştuk.

Galata kulesinin hemen dibindeki gizli limanına götürdü beni.

Hava o kadar çok sıcaktı ki hiç içerde oturmak istemedik.Dışarıya atılan minderlerin üzerine bıraktık ikimizde Yıldırım abinin mis gibi tostları ve yanında közlediği biberleri götürdükten sonra türk kahvelerimizi yudumladık.Yıldırım abinin vazgeçilmez fon müziği Sema eşliğinde sohbet ettik .

Hiç acelemiz yoktu,Galata Kulesinin gölgesinde o daracık sokağa atılan minderlerlerde bedenim gibi ruhumunda yayıldığını hissettim.

Zilsiz'imden ayrıldıktan sonra meydana kadar yürümek istedim.

Daha Tünele yeni adım atmıştım ki aylardır üzerlerinde çalıştığım Kızılderililerle burun buruna geldim.

Buna gökte ararken yerde bulmak denmez de ne denir ?




Sevgili Zeugma'nın blogunda bahsettiği grup üyeleriydi belkide.

Tatsız tuzsuz bir haftadan sonra enresanlıklarla dolu bir hafta sonu geçirmek iyi geldi ...

9 Haziran 2010 Çarşamba

KELEBEK




Üçüncü kattaki ofisin,balkonuna çıkıyorum içerideki puslu havadan uzaklaşmak için ...

Göz hizamdaki ağaç dallarında,uçuşan kelebekler görüyorum.


Bir tanesi resimdeki gibi,yaprağın üzerine yapışmış adeta...

Her esen rüzgarda şimdi uçucak diye bekliyorum.Beni yanıltıyor

Kelebekler yüzümü aydınlatıyor.Bu kadar güzel narin,bir canlıyı bu kaosun içinde görmek sevindiriyor beni.

Şehrin merkezinde ,birkaç ağaçtan oluşan bahçenin içindeymişçesine üçüncü kattan elimi uzatıyorum onlara.

Hızlı ölür kelebekler,umut mudur son ölen? deyişi geliyor yine aklıma...