10 Ağustos 2009 Pazartesi

BOZCAADA


Geçen hafta ,insanlık için küçük ,ama kendim için büyük bir adımla , Bozcaada'ya ve akabinde Ayazma plajına ayak bastım.Ayak basmakla kalmayıp bu anı aşağıdaki fotoğrafla ölümsüzleştirdim. :))


İstanbul'dan sabah sularında yola çıktım.Bu istikamette ilk defa araba kullandığımdan, fazla gaza asılmadan ,keyifle gitmek istedim.Yaklaşık 6,5 saatte adada oldum. İki kere feribota indim bindim.O yüzden pek uzun yola çıkmış gibi hissetmedim.Adanın ilk günü hemen keşfe çıktık.Meşhur Ayazma plajında bulunan Vahit'in yerinde yemeğimizi yedikten sonra yıllardır methini duyduğum ama bir türlü fırsat bulup gelemediğim adayı fotoğrafladım.






Günbatımına doğru en sevdiğim ters ışık suretiyle deniz üzerindeki yansımaları keyifle seyreyledim.





Boz ismini sanırım bu maki tarzı bitki örtüsünden alıyor ada! Sararmış brokoli gibi top top sarmış adanın dört bir yanını.











Kızgın güneş altında yuvalarına hummalı bir şekilde bir şeyler taşıyan karınca sürüsünü görünce kendimi ağustos böceği gibi hissetim nedense. Bu arkadaş kendinden büyük bir parçayı sürükleyerek taşıdığı için takdirlerimi topladı.
Meşhur Ayazma plajı burası,genelde benim sevdiğim gibi incecik kumlarla kaplı.Terliğimi çıkarıp kızgın kumlara ayak bastığımda pudra şekeri üzerinde yürüyorum gibi geldi.Denize vardığımda bildiğim halde suyun soğukluğundan içim hürrpp etti .Senelerdir soğuk denizi severim diyen ben ,yüzdükçe Alaska'da buzulların arasında yüzüyormuşçasına titredim ama alıştıkdan sonra çıkmak istemedim denizden.



Bu sene , paso gözlüklerle yüzdüm.Denizin üstüyle hiç işim olmadı. Can Yücel'in ,Buluşmak üzere şiirindeki gibi dibe dalıp etrafımdaki çil çil balıklarla yüzmekten acaip zevk aldım.Bugüne kadar denizin altıyla böylesine alakadar olmamıştım hiç.Bu kış dalış kurslarına yazılırsam sanırım bu Bozcaada sayesinde olacak.


Adanın isim annesi bitki örtülerinden bir öbek daha !




Adanın etrafında bu şekilde bir sürü küçük adacıklar var.Yüzerek bunlara ulaştığınızda "Burası benim adam " diye yanınızdakilere hava atabiliyorsunuz :)








Gece merkeze indiğinizde,her tatil beldesinde olduğu gibi hediyelik eşyacılara gark oluyorsunuz.İçlerinden en sevdiğim bu köylü kızlarıydı benim.Akça pakça olan kol hareketi çekmiş gibiydi bize :)





Adada çok hoş bir kitapçı gördüm .İçerik olarak biraz zayıf buldum.Yinede düşünülmüş olması ve mekan olarak çok hoşuma gitti.Benim gibi ikinci el kitap severlerde düşünülmüştü .Belki bizden önce çok kitap satılmıştır o yüzden çok bir şey kalmamıştı kimbilir :)





Gece hayatı isteyenlerde unutulmamış adada ve işte nam-ı diğer Polente. Dar sokakları ,eski rum evleri ve o birbirinden süslü kapıları çok şirindi.Sokak aralarında bunun gibi bir sürü hoş detaylarla süslenmiş kapılar görebilirsiniz.




Ve yine bir gün batımı daha...





Ama en güzel gün batımı ,rüzgargüllerinin ordan seyrediliyor.Sakın pas geçmeyin.


Son gün nihayet meydandaki kahvede,meşhur damla sakızlı türk kahvesinin veçiçek pastanesinin meşhur sakızlı bademli kurabiyesinin tadına baktım.

Ayrılık vakti ...Geç buldum ,çabuk kaybettim dercesine feribottan son bakış..


Akılda buzul gibi deniz..

Kendimi deniz kızı gibi hissettiren etrafımda kaçmadan yüzen çil çil balıklar..

Damakta domates reçelleri ,üzümler,balıklar,mezeler..

Ve tabiki şarap tadında kekremsi ama çok lezzetli bir hafta..




Fotolar:İzDüŞümLer