26 Ocak 2011 Çarşamba

Sağlık Olsun



İki haftadır kulak burun boğazcılarla pek bir haşır neşirim.Yıllardır devekuşu gibi kafamı gömdüğüm sinüzit olayım artık son raddeye geldi.Antibiyotiklerle kurumamış.Yanağımın içinde kist oluşturmuş.Ameliyat diyor doktor.Yakın zamanda cesaretimi toplarsam ameliyat masasına yatacağım sanırım.Hem yanak içindeki kistin alınması hem de burundan olmam gereken nur topu gibi bir ameliyatım var.Pöff keşke bir kaçış noktam olsa.

Maşallah diyorum.Hani kendimi cesaretli bilirdim bir çok konuda.Kendi kendime gazlarla bodozlama dalarım çok düşünmeden.Ama anladım ki müdahele hakkımın olmadığı şeyler ben de acaip bir korku uyandırıyor.Narkozu yedikten sonra hiçbir şey görmeyeceğim.Ta ki ayılana kadar.

Bu tarz bir ameliyat deneyimi geçirdiniz mi?Ya da yakınlarınızda olan var mı?Çok merak ediyorum beni neler bekliyor.Normal yaşantıma ne zaman dönebileceğim?Bunları tabi ki doktoruma sordum ama bilirsiniz onlar korkutmamak için çok fazla bir detay vermekten kaçınıyorlar.

Sağlıklı günler dilerim herkese.

24 Ocak 2011 Pazartesi

SAKINCALI PİYADE




Sanırım ilk tanıdığımda 15 yaşımdaydım.

Bütün arkadaşlarımın oraya buraya dağıldığı yazlıklarına gittiği ,bizimse bir yere gitmediğimiz yazlardan biriydi .

Evdeydim canım sıkılıyordu.Okuyacak kitabım yoktu.Elimde okunacak kitaplar bitince tanıdığım eş dosttan ister, buyur ederlerse kütüphanelerine süne zararlısı gibi dadanırdım.Eroin krizine yakalanmış gibi evin içinde ofur pofur dolanıyordum can sıkıntısından.

Annemin zoruyla hiç hoşlaşmadığım komşu ziyareti olayına girmiştim.Komşularımız yeni taşınmışlardı .Çok tanımıyorduk bu aileyi.Siirtli karı -kocaydılar.Çocukları yoktu.

Adam tam bir Hödük'tü ...

Karısı ise o Hödükle neden evlendiğini anlayamadığım ismi gibi Çiçek gibi bir teyzeydi...

Sürekli Hödük diyorum çünkü hayatımda ilk defa karısına dayak atan bir o Hödüğü tanımıştım.O yüzden o evden taşındığımız güne kadar hep nefret ettim o adamdan...

Ve maalesef o Hödük sayesinde tanımıştım Uğur Mumcu'yu...

Ziyarette konu benim can sıkıntıma gelince annem pat diye "Kitabınız var mı Nur'un okuyacak kitabı yok çok sıkılıyor" diye sordu.Ben kıpkırmızı oldum .Annem sanki bir fincan un ister gibi bana kitap istemişti.Çiçek teyze gitti içerden bu kitabı getirdi."Sakıncalı Piyade" dedi ki "Bu eşimin asker arkadaşının yazdığı kitap belki seversin aman dikkatli oku ,eşime imzalı olduğu için gözü gibi saklıyor....

Hödük komşunun o kitabıyla tanıdım işte rahmetliyi.Kitabın bir yerinde asker arkadaşları olarak ismi de geçiriyordu Hödüğün.Kitabı aynı gün okuyup geri iade edince Çiçek teyzenin çok hoşuna gitmiş hep bana kitap alır olmuştu.

Yıllar sonra bir gün bir yerlerde bir bomba patladı."Uğur Mumcu" öldürüldü dediler.


Cenaze töreni yapıldı.Devlet erkanı "suçluları yakalayacağız" dediler.

Kişiler değişti .

Her sene bu minvalde bir şeyler söylendi.

Her sene ocak ayının 24'ünde "Uğurlar olsun'u söyledi Selda Bağcan...

Her sene bir takım aydınlar ,parti mensupları ve sevenleri ailesiyle birlikte mezarına karanfiller bıraktılar.

Kan kırmızısıydı karanfiller.

Neden kırmızı?Kanı yerde kaldığı için mi?İçleri kan ağladığı için mi?

Bugün 18. yılmış...

Ailesi 18 yıldır yılmış...

18 yıl olmuş öldüreli ve maalesef ki diğerleri gibi hala faili meçhul...

Faili meçhul ,faili meçhul,faili meçhul

Aruz vezni gibi geliyor kulağa değil mi?

Maalesef değil.

Allah rahmet eylesin.

Allah bizlerin de sonunu hayır etsin.

20 Ocak 2011 Perşembe

Yazdan Kalma




Dün ne zamandır elimi sürmediğim eski defterlerimin notlarımın bulunduğu kitaplığımı döktüm toparlamak için...Toparlama ve azaltma sırasında varlığını bile unuttuğum kilitli bir çantada ta lise zamanlarından yazdığım günlüklerim geçti elime.

Odanın ortasına herşeyi dökmüş dağıtmışken herşeyi bıraktım, yerde onları okumaya başladım.Sanki "Işınla beni Scati " demişim gibi Allah'ım nasıl iyi geldi o zamanda yolculuk...

Hepsini bitiremedim tabi ama gülmekten öldüğüm bölümleri tekrar okumak için ayraç koydum .

Sonra iyi ki yazmışım o zamanlar dedim.Yoksa hepsi unutulup gidecekti zihnimde yeni anılar yükledikçe .

Ve iyi ki bu blog olayına girişmişim dedim.Her anımı her duygumu yazamasamda unutmak istemediğim şeyleri burada biiktiriyorum anı koleksiyoncusu gibi...

Akşam üstüne doğru mailimde eski yazdığım yazılardan birini arıyordum.Yaşar Kemal'le ilgili.Mail içinde aratınca aşağıdaki bu yazı geçti elime ne alaka deyip okumaya başladım.

Çekirdekciklerimle bizde buluşma ertesinde yazdığımız notlar olduğunu anımsadım .

Bunu da unutmuştum.Okudukça o güzel güne geri döndüm içim ısıdı.Sonra mallerimin arasında kaybolmasın dedim o günün anısı.

Biraz bayatlamış bir yazı tarih itibariyle ama bendeki etkisi fırından yeni çıkmış ekmek çıtırlığında.


Burcukuş;
Cumartesi günü Nur'um, Nihalecan ve bendeniz Nur'cu çekirdekler olarak; uzun zamandır planını yaptığımız evde yemek, şarap, şamata, gırgır planımızı geçekleştirmek üzere Cuma akşamından sözleştik. Özhatun Hanım iş stresi, arkadaş koşuşturmaları ve artık neredeyse kronikleşen başının belası hastalıklardan bu sefer de Balık-'esir'de arkadaş düğünü oltasına takılmış; bu hafta da aramızda olamadı.


Burcu - Bowling

Nursen - iş/ev/temizlik

Nihal - bize faydası olmayan ev temizliği



Nur'un evinde buluşma

Sunset mayo

Metro

Tansaş



Yemek (Menü)

Şarap

Anadolu'nun Kayıp Şarkıları

Kahve

Ekmek makinesi

Ayak yıkamalar

Nihal'in sivrileri ve bisiketleri

Yastık altı anahtarlar



Pazar kahvaltısı


Nihal'den

:):):) MERHABA SEVGİLİ DOSTLAR!

ÖNCE DOSTLARLA SARILMA

SONRA BİKİNİ ALIŞ VERİŞİ YAPAMAMAK!!!

METRO VE TANSAŞ, EVET GÜZEL AKŞAM YEMEĞİNİN BAŞLANGIÇ NOKTALARI

SEVGİLİ BURCU'M, SENİN İYİ BİR AHÇI OLDUĞUNU ÖĞRENDİM. ELİNE SAĞLIK.

EVET GECENİN EN GÜZEL SAATLERİNDEN BİRİ DE ''KAYBOLAN ANADOLU SESLERİ''.ÇOK İYİ BİR ÇALIŞMAYI VE MÜZİĞİ BOWLİNG YORGUNU SEVGİLİ BURCU'M SONUNA KADAR İZLEYEMESE DE NUR'CUMLA BEN KEYİFLE İZLEDİK.

BURCU'MUN DEDİĞİ GİBİ BU GÜZEL '' KABULLENME'' GÜNÜMÜZÜ ERTESİ GÜNÜ ZENGİN MENÜLÜ KAHVALTI İLE TAMAMLADIK.

NUR'CUĞUM,MİSAFİRPERVERLİĞİN VE DOSTLUĞUN İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.

BURCU'M DOSTLUĞUN VE YEMEKLER İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.

TEK EKSİK DOSTUMUZ ÖZLEM'Dİ. ONU ÖZLEDİK ,ONA DA SELAMLAR…

ÖPÜYORUM HEPİNİZİ...





Ben'den belgesel eşliğinde özet...
(Ne de olsa düşük çeneliyim:)


Cuma akşamı trafikte gelen bir telefonla Nihal'cimle ctsi görüşsek mi sorgulamasından sonra Burcu'ya telefon açma.Yoldan Burcunun beni araması "önce hangisinin planını yapalım yarının mı yoksa tatilin mi "demesiyle önümdeki siyah- beyaz İstanbul Cuma trafiğinin renklenmesi.Cumartesi akşamı bana gelin dememle saydığı binbir çeşit güzel yemeklerden oluşan menüyle gecenin o saaatinde karnı aç olan obur boğanın "hepsini birden yapalım" diyen şahlanan iştahınımın sesi….

Cumartesi işe gitmeyerek sabah saati başlanan ev temizliği takribi misafirin öncesinde bitmesi…

Dostların gelmesiyle şenlenen ıssız ev…

Haydi kalkın bikini alışverişine zengin kalkışıyla yola çıkış…

Aaa benzin azmış ama mağazalar kapanmadan gidelim telaşıyla yolda kalabilite oranını yükseltme…

Sunset fabrikasının adres sorma aşamasında kamera şakası gibi cevaplar ...

Mayo-bikini deneme işkencesi,türk kadının ayna karşısında imtihanı,aklımdan popomda ve göbeğimde biriken yağların acaba hangisinin Çiya'da,hangisinin bira-cips,ya da Nescafe-bitter çikolata yerken oluştuğunu düşünme.Ya da kasaplardaki büyükbaşların parsellenen vücudu gibi vücudun abur cubur haritasını görümseme…

Metro alışverişinde kendini kaybetme...

Sonradan gurme Burcu'nun ağır tahrikli yemek tariflerine yenilme…

Alışverişe Tansaş da devam etme…Alışverişin Kırk gün kırk gece süreceğini düşünme…

Balıkesir'deki Öz'ün kulaklarını çınlatma…

Eve gelip hummalı bir yemek pişirme ve mutfağı tanıma operasyonu yaşama…

Yemekler şekillenirken ,açılan şarap eşliğinde mutfaktan müzik yayını yapabilmek için hummalı bir uğraş içine girmece…

Arka fondan gelen" yardım etsene "seslerine kulakları tıkayıp müzik hattını çekebilmek için alternatifler üretmece…

Sofranın hazırlanmasıyla ,çakma uzakdoğulu ama yakın Gestapo Burcu'nun karides krakerleriyle yemeğe oturma ama külliyen salataya el sürememe…

Pişmeyen ekmeklerin ,ayarlanmayan fırının müsebibi olarak şamar kadınına dönmece…

Kalkan şarap kadehlerinin her dilden sağlığımıza eşliğinde Balıkesir dolaylarındaki çekirdeğin çekirdeğine resimli mesaj tacizinde bulunmaca...

Bünyeye giren raiya ile birlikte mayışmaca,sofra toplamaca, salonda şarap ve sonrasında ikram edilen !!!yasemin çayı eşiliğinde " Anadolu'nun kayıp şarkılarını" almayı akıl eden bana kendi kendime müşekkir olup omuz başımda uyuyan Burcu'ya rağmen Nihal'le birlikte mest olma…

Yaşar Kemal gibi yollara dökülüp o bölgelere gidi gidiverme isteğiyle hayıflanma…

Dondurma servisi…

Uyanan Burcu'nun aldığımız konserve lychee meyvesini istemesi... konserve açacağının bulunamamasından gecenin o saatinde Mac Gayver vari kutuyu bıçak ve cezvenin arkasıyla açma başarısına erişen kendimi kutlama…

Lychee'nin body worlds'teki kadavraların göz yuvalarına benzetmemle meyveden anında soğumam ve yiyememem …

Burcu'ya iğrenç "lychee ağladığında " esprisi yapmama rağmen iştahla konserveyi bitirmesi …

Gecenin hatta sabahın üçünde kelebek saplı kahve fincanlarıyla türk kahvesi içmece…

Yatakların hazırlanması ve ev sahibenin uyuyamama sorunsalı ve sabah erken saatlerde yine kalkıp dergi okurken Burcu kuş tarafından yakalanması…

Sonradan gurme nin yardımıyla hazırlanan kahvaltı sofrası ve hiç övgü almamasına rağmen yine kendi kendimi tebrik ettiğim patatesli pizza omlet başarısı…


Türk kahvesi eşliğinde evde en sevdiğim şey salaklanma…

Pazar pazarı yoluna dökülüp yapılan ucuz penye alışverişi sonrası hala bakınan zat-ı alimin kızlar tarafından pazardan jiletle kazınması...

İte kaka arabaya binmişken Burcu kuşun haydi Büyükçekmece'ye gidelim demesiyle gözlerin açılması... Kültür parkdaki Trabzon evinde mıhlama yenilmesi…

Dünkü Alınamayan bikinin bir gün rötarlı da olsa aramıza katılmasını kutlamaca…

Herkesi yolda evine doğru yollarken içimden çekirdeğimin çitlerini ne kadar sevdiğimi ve iyi ki tanımışım ve iyi ki bana gelmişler düşüncelerini bir gün önceki temizliğe ve hamlamış vücudumun ağrıyan kaslarına rağmen sırıtan ve depolanan moralle haftaya cengaver gibi hazır olma…


Başroldekiler:Cin mısır denesi Nihal,Sonradan gurme çakma uzak doğulu yakın markajımdaki Burcu kuş,Hımbıl boğa 'nın içine kakılmış kaçmış hali ben…

Yardımcı oyuncular:Balıkesir'deki düğünde gerdan kırıp göbek atan Öz.

Hımmm bu veçhile ile bu satırları yazmamıza vesile olan İnan'a ve kuran Burcukuş'a ayrıca teşekkür...(Bilgisayar özürlüsüne el atan aile oluyor kendileri)

15 Ocak 2011 Cumartesi

HAZİNSES*









Geçen sene yılbaşına çeyrek kala çok acayip buhranlı günler geçirmiştim.

Öyle ki yılbaşı günü bu postu yazmışım.

Sürekli dinlediğim Farid Farjad tam da o gün ki ruh halime uygundu.Her vuruşuyla yüreğimi geceden sosa yatırılan et gibi lime lime ediyordu.

"Beni öldürmeyen herşey güçlü kılar " mottosuyla arka arkaya dinlemeye devam ediyordum ben de ...

Bu akşam ezgileriyle beni lime lime eden adamın konserindeydim.Cd den dinlerken böyleyse canlısını dinlerken ne olurum diye merak ettim ve gittim.

Kendisine kemanı ağlatan adam diyorlar ya hani evet doğru hem kemanın hem de sizin ananızı ağlatıyor gerçekten...

Ama keman ve arşesi sizinle konuşuyor da...

Hüzünlü parçalar da arşesinden gözyaşı damlıyor sanki...

Hareketli parçalarda ise sanki ikisi de kıvrak dansözler gibi göbek atıp gerdan kırıyorlar.

Farid Farjad  ise nötr bir yüz ifadesiyle sadece çalıyor.

Sanki kemanı eline aldığı andan itibaren ruhunu onlara teslim ediyor.

Bir kukla gibi eli kolu hareket ediyor.Ama sanki bunu istemsiz keman ve arşenin kontrolünde yapıyor.

Size de o loş oditoryumda Farid Farjad'ın üzerindeki müziğin aurasını görmek kalıyor.

Benim gördüğüm parlak net beyaz bir ışıktı.Aynı sevimli hayalet casper gibiydi.Sadece sahnede değildi çok tempolu bir kaç ezgide  seyircilerin arasına karışıp tek tek  yanaklarına öpücük kondurdu.

Benim yanıma geldiğinde gözgöze geldik önce geniş bir reverans yaptı önümde sonra göz kırpıp öpücük kondurdu yanağıma.Sonra hızla sahneye ilerledi.

Arkasından seslendim "Lütfen Taghtam Deh" dedim. "Bu gece değil daha sonra ...Yine gel dedi" dedi.

"Peki " dedim hayal kırıklığı içinde...Oysa en çok bu parçayı dinlemeyi istemiştim konsere giderken :((

Eh artık bu parçayı dinlemeden ölmek yok deyip yapılacaklar listeme alıyorum ya da Farid Farjad konser maddesini silmiyorum listemden.

Hem belli mi olur tekrar sevimli hayeleti de görebilirim belki...

Biliyorum son dönemde Kral tvnin vceyleri gibi sürekli şarkı türkü yazıp dinleyin diyorum.

Yine yazıyorum ve ama isterseniz dinleyin diyorum .Malum şarkı sek rakı gibi aman diyeyim çok keyifli iseniz hafiften ayarınızı bozabilir :)

http://www.dailymotion.com/video/xezq6q_farid-farjad-taghtam-deh_music



*Müzikten dolayı mı bilmiyorum kendisini Sami Hazinses'e benzettim.Eh müzik de hazin ve hüzün dolu o zaman bundan böyle kendisi benim için Hazinses 'dir.

13 Ocak 2011 Perşembe

ŞAŞŞKINN ?


Flaş Flaş flaş...

Şokk Şokk Şokk...

İki saat önce ben kiminle konuştum ?

Günlerdir "Ressamlar şaşşkın" diye foşurtulu foşurtulu sesler çıkararak dilimden düşürmediğim her şarkısını ayrı sevdiğim ustayla Bülent Ortaçgil'le .

Vay anasını sayın seyirciler...

Dünya ne küçük, ve süprizlere ne kadar da gebeymiş 2011'de..

Şu anda bu satırları yazarken bile dumanı üzerimde tütüyor heyecanımın.:)

Kendimi Twilight'teki "İeedddvırrdd ,ieedvırrdd" diye kendinden geçen bebeler gibi hissediyorum.

Gecenin 12'sinde yatağa uzanmış bilgisayarda bir şeyler yazıp çizerken,aynı anda onun şarkılarını dinlerken telefonun ucunda o anda dinlediğin sanatçı sana iyi geceler dediğinde
gözlerin şaşı beş olmuş Serkan Altuniğne karikatürleri gibi kalakalıyosun işte...:)

Heyecanımı lütfen mazur görünüz.

Dediğim gibi genelde gecenin bu saatlerinde üzerimde pijamalarımla sevdiğim sanatçılarla konuşmuyorum:)

Sahi az önce çok sevdiğim her şarkısında beni farklı ruh haline sokan Bülent'cim Ortaçgil'cimle mi konuştum ben ?

Ne konuştum?

(Flashback)

Telefon çalar ...En yakın dost kişisinin adı çıkar ekranda ...Kendisi bir çekim için TRT binasında...Alo dememe fırsat bile vermeden" Bak telefona kimi veriyorum Nur'cum.Bülent Ortaçgil yanımda ".

Ben;........................

O:Merhaba Nur Hanım ben Bülent...

Ben;Ehe ehe Bülent Bey merhaba nasılsınız?

O;Teşekkür ederim siz nasılsınız?Duyduğuma göre çalışmalarımı çok beğeniyormuşsunuz...

Ben;Evet şarkılarınızı çok beğeniyorum.Son kasedinizi de çok (Ne kasedi salak yok taş plak... cd o cd )öhöms cdnizi de çok beğendim.

O;Ahahahaha öyle mi (Ay evet aynı Teoman'la Eylül Akşamı şarkısının konser kaydındaki gibi güldü yine gevrek gevrek canım ya...)

Ben;Özellikle Sen Ben şarkınızda ressamlar şaşkın deyişinize, sonunda hoşçakalın deyip gülüşünüze bayıldım.(Blogger burda kendini "Memet Ali Bey sizi ayilecenk seviyoruz "modunda bulup aynadaki pişmiş kelle gülüşünü görünce toparlanıp yaşına yakışır olgunluğa büründürmeye çalışıyor heyecanlı sesini.)
Ayrıca program öncesi yaptığınız bu güzel jest için çok teşekkür ederim.(Daha sakinlemiş bir sesle)

O;Ben teşekkür ederim .İyi geceler.Hoşşşçakalınn...

Ben;İyi geceler görüşmek dileğiyle...(Lütfen yakınlarda bir konseri olsun ve lütfen misafirim olarak buyrun gelin desin )

O;Dıt dıt dıt dıtt...

Elimde cep telefonum,yüzümde salak gülümsememle odanın ortasındayım.

Quasimodo gibi "Bana su verdi"diye odanın içinde dolanıyorum.

Bu gece ressamlar değil İzDüŞŞümler şaşkın

Hoşşçakalın :))

6 Ocak 2011 Perşembe

Bugünlerde



Salı günü yağmurlu bir İstanbul gününde düştüm yollara.Hava acaip soğuktu tam miskinlik yapılacak bir gün ama...


Ne zamandır ertelediğim işler vardı .Daha fazla erteleme yok diyerek despotluk yaptım kendime.Farklı güzergahlarda işleri hallettikten sonra öğleden sonraya doğru yolumu Taksim'e çevirdim.


Hiç acelem olmadan bir yere yetişmek derdi olmadan,saate bakmadan,kimseyi bekletmediğimi bilerek dolaştım İstiklal'de.Önce Ara Cafede bir şeyler atıştırıp ne zamandır ertelediğim sahaflar gezime çıktım.


Uzun süredir Aslıhan'daki sahaf arkadaşıma uğramayı planlıyordum.Gün bugündür diyerek kokoreçcilerin arasından daldım sahaflar çarşısına.Arkadaşımın yanına geldiğimde sohbetle karışık dükkan taramasına giriştim.Bu ziyarette mahsül iyiydi.


Livaneli'nin Bir Kedi, Bir Adam,Bir Ölüm'ünü ,Ece Temelkuran'ın Ağrının Derinliği'ni,Richard Bach'ın Hipnozcu'sunu,Halil Cibran'ın Ermişin Bahçesi'ni,Murat Gülsoy'un Karanlığın aynasında'sı ve Buket Uzuner'in Şiirin kardeşi Öykü'sünü aldım.


Ve bingo.


Komşu dükkanda bu aralar ödevim olan ve almam gereken kitabı buldum.Denis Guedj'in Papağan Teoremi .


Seminerde yine bununla ilgili bir çalışma yapılacak.Ama öncelikle kitap ne menem bir şey okumam lazım.Başlangıç itibariyle gayet ilgimi çekti.Arka sayfadan alıntı"Çözülemeyen bir cinayet ve konuşan bir papağan matematik tarihiyle birleşirse ne olur?


Yedi tane tertemiz kitabı çok uygun fiyatlarla aldım.Elim kolum dolu pazardan ucuza meyve sebze almış teyzeler gibi huşu içersinde çıktım sahaflardan..Caddede yürümeye başladım.


Çiseleyen yağmura ve soğuğa rağmen sallana sallana yürüdüm caddede.


Sonra kulağıma tanıdık bir ses çalındı.Sanki çizgi filmlerdeki gibi notalar dans ede ede bana gel gel işareti yaptılar.Bu davetkar teklifi geri çeviremezdim doğrusu.Mephisto'ya daldım hemen.


Şarkıyı sanki banyoda aynananın karşısında traş olurken söylüyormuş gibiydi Bülent'cim Ortaçgil'cim .Enstrümansız sadece parmak şıklatarak söylediği şarkıyı dinlemeye başladım . Bir yandan şarkının sözlerini dinlerken kitaplara göz atmayı ihmal etmedim.Elimdeki poşetlerde bir dolu kitap yokmuş gibi bir kaç tanesiyle uzaktan uzağa flört ettim ama almadım.Umut Sarıkaya'nın "İşimdeyim gücümdeyim"karikatür kitabını aldım nasılsa o roman sayılmaz diye kendimi avutarak.Bir de ne zamandır izlemek istediğim V for Vendetta'yı .


Bu arada şarkı bitti.Şarkının sonunda ağzı dolu dolu "hoşçakalın" deyip gevrek gevrek güldü Bülent'cim ...


Ş harfini bu şarkıda nasıl da vurgulamış.Özellikle ressamlar Şaşkın derken ne hoş söylemiş...:))


Bugün bütün gün onu dinledim.Şarkıları beğendim.Cd deki bütün parçalar güzel.


Ama yedi yıl aradan sonra yeni şarkılarını dinlediğimde sanki yeni mahsül şarap içiyor hissini verdi bana.Sanki diğer şarkıları daha dinlendirilmiş de, bu yeni cd si sofra şarabıymış gibi ...


Dinleye dinleye dinlendiririm nasıl olsa hem dilime de dolanır. :)


Şarkının sonundaki gibi şimdilik "Hoşçakalın"

5 Ocak 2011 Çarşamba

And the oscar goes to...



Yeni yıl hediyelerimin en sonuncusu sevgili Esmir'den geldi beni ödüllendirmiş .Yukarıdaki ödülü "Tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel bloguma" adayarak aldım.

Ve ben de Oscar goes to havasına girerek bu güzel ödülü yüzümü gülümseten bloglara yolluyorum.

Sevgilerimle...:)


1-Zilsiz Zarife

2-Zeugma

3-Artık blog yazmama kararı alsada İzmir eşrafının son efelerinden Uykusuz

4-Noni

5-Efsa

6-Sıradan Bir Sazan

7-Sufi saja

8-Ayşegül

9-İçimden geldiği gibi

10-Kareli defter

1 Ocak 2011 Cumartesi

O1.01.2011


Yeni yılda bir sürü kararlar alırız ya hani bu sene hiç bir karar almama kararı aldım ben.
Bu aldığım kararla dakika bir gol bir ihlal ediyorum ama olsun :))
Bu sene hayat bana ne getirirse onu yaşayacağım.
Yapmak istediklerimle ,olabilenler arasında hayal kırıklıklarım olmayacak böylece...
Son postta yazdığım gibi işimle ilgili bir dönemece giriyorum ya herro ya merro demiştim ya.

Dönemeci alamadım.Artık işsizim :)
Yeni yılın ilk gününe bu şekilde girdim.Kulağa kötü geliyor biliyorum ama öyle değil şu an hissettiklerim.

Nedense haftalardır hatta aylardır üzerimde olan stresin gerginliğin üzerimden kalktığını hissediyorum.İşimi çok sevmeme rağmen baya bir hırpalamış beni demek ki.

Hani evliliğinizde bir şeyler yolunda gitmiyordur ama sadece alışmış olduğunuz düzeni kaybetmekten, o evdeyken sevdiğiniz şeylerden uzak kalacağınız düşüncesiyle hep ertelersiniz ya alacağınız bu kararı.
O erteleme yüzünden de sevdiğiniz evde mutsuz bir yaşam içersinde kapana sıkışmış gibi hisseder arafta kalırsınız ya.Sanırım ben de öyle oldum şu süre içersinde.

Dün akşam 20.00 ye kadar son toparlanmalarımı yaptım. Ve o çok sevdiğim mekandan çıktım.

Giderken arkamdan kapıyı kaparken korktuğum kadar olmadı.

Yeni yıla girerken ben hayatımda bir sayfayı daha kapattım.

Ve evet bugün inanılmaz dinginlikteyim.

Belki de kabullenmişlik.


Hava güneşli,mutfak balkonum kış bahçesi ambiansında.Hemen nescafemi kapıp sandalyelerden birine badoşun kedisi Çakıl gibi yayılıyorum .Gözlerimi kapadığımda evde değilim bozcaadada ayazma plajındayım sanki.Tamam biraz abartmış olabilirim.Ayazma değilde Olimpos/Çıralı olsun o zaman .:)



Sonra içimden yazmak geldi.İlk önce siftah burası diyorum.



Ne de olsa burası benim ağaç evim ...



Her daim buraya uğrayamasamda herşeyden herkesden kaçmak için tırmanıp ya da tırmalayıp yazmaya çabaladığım gizlendiğim ağaç evim.Yazarken yaşadıklarıma yukardan bakmamı sağlayan gizli sığınağım.



Birazdan hikayelerime dönüp hayal gücümün çekim gücüne göre iletişime geçeceğim kelimelerle .

Böyle yazınca da komiğime gidiyor sanki o ünlü yazarların romanlarına başlamadan önce yaptığı ritüeller gibi havaya sokuyorum kendimi.Öhömsss :)



Ve evet yeni yılın ilk gününde ruhumdaki bu dinginliği yoğurt mayası gibi geri kalan yaşantıma mayalamak istiyorum.



Daim olsun diye...



Ps:Evet iletişimden sonra çıkan yazı bu oldu.Aradığımız kelimelere şu an da ulaşılamıyor sanırım kapsama alanı dışında .