29 Kasım 2008 Cumartesi

Makas


Siz hiç gördünüz mü
Parmak ucunda yükselip
balerin misali danseden
İnce terzi makasını

Kumaşları ayırmasındaki
hoyratlığına inat,
kendisini sürekli iğneleyen
iğne ve yüksüğe yüksünmeden
Reveransla başlardı dansetmeye...

21 Kasım 2008 Cuma

Mesaj at melodi telefonuna gelsin.


Bankada işlem yapmak için sıramı bekliyorum.Aksi gibi o bankanın müşterisi değilim.İşlerimi çabucak halledebileceğim -hamili -kredi kartım yok maalesef.

Önümde yaklaşık 15 kişi var .Sıkıntılı bir bekleyiş içersindeyim.Numaratörde numaralar değiştikçe ,elimdeki kağıda bakıp tombala yapmayı bekliyorum.

Veznede ki eleman sayısı her zaman olduğu gibi benim işimin aciliyetine ters orantıda .Müşteriler en oyalayıcı istek ve talepleriyle,vezdekilerde en devlet memuru halleriyle işlemlerini yapıyorlar.(-mı?)

Nispeten sessiz ortamda bir anda bir çığırtı kopuyor.Meşhur dizilerden birinin müziği kulakları tırmalıyor.Arayan ısrarlı ,aranan hiç oralı değil .Kendi çok sevdiği bu melodi için ,herkesinde aynı fikirde olduğunu düşünüp "geç açayımda dinlesin garipler" diyor herhalde.

Herkes " katil kim ? " edasıyla birbirini süzüyor.Katil uşak ! klasik yaklaşımıyla gözlerim ,sütunun orda dikilen, elinde poşetleriyle, alışveriş dönüşü fatura yatırmaya geldiğini tahmin ettiğim orta yaşlı bir ev hanımı profilindeki teyzeye kitleniyor.Malum en çok diziyi onlar takip edip ,etkisi altına giriyorlar.Büyük bir ihtimalle kızı yada oğlu ,annesinin ısrarına dayanamayıp bu çok sevdiği film müziği melodisini telefonuna yükledi.Yeni olduğu için alışamadı.O yüzden hiç oralı değil çalan telefona .Kadında hiçbir kıpraşma yok.

Fakat o da ne ? Benim tam çaprazımda ayakta bekleyen,kır saçlı hafif karizmatik takım elbiseli, kelli felli adam çantasına davranıyor.İnanamıyorum,yarışma sorusu olsa elenirdim vallahi böyle bir müzikle böyle bir adamı asla ilişkilendiremezdim.Çok şükür çalan zırıltı kesiliyor.Beni irite eden melodi kesildi ama aynı rahatsızlıkta bir telefon görüşme-böğürtüsü başladı.Bariton bir sesle tüm banka on-line dinliyoruz amcayı.Nihayet tombala!!! Mel Gibson 'dan daha içten ve içimden ÖZGÜRLÜÜKK diye bağırarak atıyorum kendimi dışarıya.

Bu melodi mevzusuna feci takık bir durumdayım.Nedir bu telefonlardan ha bir gayret duyurmaya çalıştığımız favori şarkı -türkü olayımız.Hadi yeni yetmelere lafım yok ama yaşını başını almış insanlarda pek bir komik duruyor.

Bu işkence bitmiyor gittikçe şekil değiştiriyor.Aradığım bir kişinin telefonunda çalma sesi olarak bana müzik dinletiyor olmasıda beni öldürüyor.Misal işle ilgili tanımadığım birini arıyorum.Bir anda kulağımda "Allah belanı versin,bana gelen sana gelsin waayy "diye bir inilti kopuyor.Ben tam "noluyoruz ya" derken, melodi dinletme şeysi olduğunu anlıyorum.

Turkcell bu olayı ilk çıkardığı sıralarda ,iş için birini aradım.Adamı tanımıyorum .İlk kez konuşcaz.Numarayı çeviriyorum.Bir anda kendimi bir kavganın içinde buluyorum.İki adam birbirine acaip bağırıp çağırıyor.Eyvah adamı çok kötü bir anda yakaladım diye kapatıyorum telefonu.Aradan biraz zaman geçince adamla konuşmam lazım deyip tekrar arıyorum .Yine aynı kavga gürültü ,nasıl ya ? ne biçim bir adam ?,ne biçim bi kavga bu hala bitmemiş derken jeton düşüyor.Yine aynı zımbırtıya denk geldiğimi anlıyorum.

Şimdi ben bunu anlamış değilim.Sen iş için kullandığın bir telefonda nasıl böyle gayri ciddi bir şey dinletebilirsinki seni tanımayan birine.Ya da karşındaki kişinin , senin komik bulduğun şeyi komik bulacağını nasıl düşünebilirsin?
Ben mecburmuyum polis telsizi,çocuk ağlaması,kurbağa vıraklaması, dinlemeye?

Sadece bunlar da değil.En sevdiğim bir şarkı dahi olsa telefonda müziği duyduğum an o şarkıdan tiksinir hale geliyorum.
Bu konu artık bende takıntı haline geldi.Arkadaşlarımda çok şükür yok böyle bir merak.Olsa kesin aramam .Melodiyi dinlememek için basarım mesajı sen ara diye.

Televizyonda her şeyin altında bilmem ne melodisi için şu numarayı ara mesajlarını gördükçe eski raid reklamlarındaki böcekler gibi çığlık atarak kaçışıyorum.

Ortalık yerde bağıra çağıra yapılan telefon böğü(gö)rüşmeleri başka bir post konusu ...



17 Kasım 2008 Pazartesi

Issız Adam



Film ismi hologramlı ,bayılırım böyle isimlere nerden bakarsan o anlamı yüklüyosun.

Çağan Irmak yine çok doğru notalara basmış.Yine herkesin kendinden bir çok şey bulacağı bir filme imza atmış.Beni,seni,sizi onları o kadar iyi anlatmış ki.Herkesin baktığında kendinden birşeyler görebileceği bir ayna tutmuş elinde.


Aynanın içinde çok gittim geldim.

İkinci memleketim Antakya'ya ...

Sık sık gittiğim Leblon'a,asmalı mescid'e...

Her darlandığımda kendimi attığım sahaflar çarşısına...

Atlas pasajına,ortaköy'e ve bir çok detaya ...

Sezen Aksu şarkısına...

Geçmişe ait kapandı sanılan yaralarım sızladı izlerken..

Gözleriminin önünde iki ayrı pencere,birinde film diğerinde geçmişe dair sahneler...

Çalınan onca güzel şarkının aksine ,beynimde sevdiğim Atilla İlhan şiirlerinden biri, Zuhal Olcay'ın sesinden fonda çalmaya devam ediyor...

"Çünkü ayrılıkda sevdaya dahil,çünkü ayrılanlar hala sevgili"

Mutlaka izleyin ,Kendinizi izlemek sizi acıtmazsa eğer.

8 Kasım 2008 Cumartesi

Ağaçlar ayakta ölür.


Küçük bir saksıda ,fidandım...Yerin dar dediler ,"mutluyum" dedim istemedim gitmek ... Dinlemediler, söktüler.Yeni diktikleri toprak yabancıydı, yadırgadım...Alışırsın dediler.Alışamadım. Zorlandım. Uğraştılar,emek verdiler.onlar için direndim...

Her bahar yenilendim, filizlendim.Yeni ışkınlar verdim.Köklerimi daha derinlere saldım.Güneşin altında sıcacık gerindim. Dallarımı, göğe erişmek için uzattım.Ilık meltemlerle salındım, dans ettim.

Kara kışlar gördüm.Fırtınalar atlattım.Pes etmedim.Hep baharı düşledim.Eski çamlar," esnek ol ,rüzgara direnme .Direnirsen kırılırsın "dediler.Yapamadım.Doğru bildiğime inandım, direndim.Dallarım kırıldı,yapraklarımı döktüm.

Keyifli zamanlar da oldu.bembeyaz papatyalarla çevrildim.Kelebekler dört döndü etrafımda.Kuşların şarkılarıyla hayat buldum.Gördüğüm güzelliklerle asıldım .En çok sevgiye inandım.Sevdiklerine inandım.Sevdim.Tutanacak dal aradıklarında, dallarımı uzattım.Olanca yükleriyle asıldılar.Taşıyamadım.Çatırdamaya başladı gövdem korktum.Korktular.Çakılarıyla, gövdeme kazıyıp gittiler suretlerini.Ne gövdemden,ne ruhumdan izlerini silemedim.

Keşke dedim,yine gidebilsem... değişebilse toprağım bu kez isteyerek...Bütün köklerimi salkım saçak etek gibi toplayıp gidebilsem.Yeni toprak,yine çiçekler,yeniden kuşlar kelebekler.

"Olmaz "dedi eski çamlar artık çok geç.Nereye gidersen git bu izler silinmez.

"Ağaçlar ayakta ölür".

5 Kasım 2008 Çarşamba

Harry Potter ve tebaası

Biraz evvel çok sevdiğim şeylerden birini yaptım.Etrafımda ki tüm iğnelemelere ,"kazık kadar oldun hala çocuk filmleri izliyosun "diye dalga geçmelerine rağmen oturdum keyifle Harry Potter maceralarını izledim.Evet kabul ediyorum,kitaplarını okumaktan, filmlerini izlemekten çok büyük keyif alıyorum.Yıllar hızlandıkça , içimde ki çocuğun nefes almaya çalışması mı yada yaşlanan bedenimin özlemle bunlara tutunarak yıllara ayak diremeye çalışması mı bilemiyorum artık.

Yıllar önce ,yiğenime süpriz yapmak için gittim ilk kitabını aldım.Şöyle bir ucundan göz atayım diye okumaya başladığımda bir daha elimden bırakamadım.Hatta bencillik yapıp kitabı sonuna kadar okuyup badoş'a (yiğenime) öyle götürdüm.Kitap onunda beğenisini kazanınca,aramızda teyze-yiğen harry sohbetleri başlamış oldu.

Kitabın diğer sayıları basıldıkça heyecanla bekleşir olduk Badoş'la...Hatta bazen istediğim şeyleri yapmadığında şantaj malzemesi bile yaptım Harry'i.Sinema da güya ona ve Nisoş'a eşlik etmek için ama en çok kendim için elimde koca patlamış mısırla etrafımda vacur vucur onlarca çocukla huşu içinde izledim bütün filmleri...

Bizim zamanımızda maalesef böyle fantastik kitaplar yoktu.Hepi -topu gizli yedilerimiz afacan beşlerimiz vardı.Hayal gücümüzü besleyecek bu kadar geniş renk skalalarımız yoktu.

Allah için kadının hayal gücünün de maşallahı varmış .Bazen" bu bölümler çocuklara göre değil ,kadının hedef kitlesi büyükler" eleştirilerine maruz kaldı. Parasızlıktan kıvranırken,şans meleği sayesinde önce seherbazlar dünyasına sonra en zenginler listesine girdi .

Bazen Harry'nin kullandığı alet edavatın benim olmasını çok istiyorum.

Herşeyin üstüme geldiği zamanlarda, ortalarda görünmemek için Harry'nin görünmezlik pelerinini giymek ..Ya da dışardan gelince üstümdeki ceketi çıkartır gibi düşünsele düşüncelerimi çıkarmak ,etrafımdaki ruh emicilere karşı "expecto patronum" diyerek patronus büyüsü yapmak

Peki ya siz ?

4 Kasım 2008 Salı

İMKB


Bir varmış bir yokmuş

İstinye derler bir köy varmış.

Renkleri alacalı yeşili kırmızıya çalan

Stopları –lossları, durları- durakları vurları-kaçları olan bir köy.

Kendi karmaşıklığı içinde garip bir düzeni varmış .


Köyün yamacından geçip ,varlığından yeni haberdar olanlar, merak edip girerlermiş köyden içeri .Bakarlarmış içeride bir telaşe .Herkes bir yerden bir yere koşuşturuyor.Yüzlerinde hırs ve inat .Böyle bir yerde sıkılmak ne mümkün !

" İşte hayallerimde ki köy.Tam bana göre neden başka yerlerde dolaştım bunca zaman ?.Burada yaşamak ne kadar kolay" deyip yerleşme kararı alırlarmış"

Ama bilmezlermiş köye bir gelenin, bir daha çıkamadığını.

Burada da hırsızlıklar olurmuş .Tek kişinin değil, çok kişinin şahit olduğu, aleni hırsızlıklar.Ama kimse sesini çıkarmazmış .

Malı çalınan çığlıklar atarmış ama nafile .Kimse duymazmış bu sessiz çığlıkları .Muhtar ve ihtiyar heyeti hem kör, hemde sağırlarmış.

Garip bir toprağı varmış bu köyün .Bazen çorak denilen yerden iyi mahsül alanlar olduğu gibi, çok iyi toprak ta elindeki tohumu çürütenler de olurmuş.

Havası da bir garipmiş.Kışın hiç beklenmedik bir anda güneş çıkar iliklerine kadar ısıtırmış insanı .Bazende yaz ortasında dondurucu soğuklar olurmuş.

Köyün eskileri bilirlermiş bütün bunlarla nasıl başa çıkılacağını .Uyarırlarmış yeni gelenleri .Ama nafile, bildiklerini okurmuş yeni gelenler .Kulak asmazlarmış yaşanılan tecrübelere, alınan derslere. Ta ki ellerinde ki avuçlarındaki herşeyi kaybedene kadar.

Eskiler üzülürlermiş bu duruma , nasırlaşmış ellerine bakıp ilk geldikleri yılları hatırlar ve derin bir iç çekerlermiş

“KİMSE DAHA KÖR DEĞİLDİR GÖRMEK İSTEMEYENDEN...............”

3 Kasım 2008 Pazartesi

Deniz kızı


Dün deniz kabuklarına fısıldadım sevgimi
Denizin dibinden yolladım sana
Kulağına dayadığında duydukların dalga sesleri değil
Yüreğimin sesi..

2 Kasım 2008 Pazar

Sandık


Cilası dökük, cevizden çeyiz sandığının
Kapağı aralanınca
Eski bir melodi gibi yayılır odaya
Naftalin kokusu

Beyaz bohçaya nice hatıralarla gizlenmiş
Sarı sepya fotoğraflarda bakan ninemin
Tek kanıtıdır oysa

Bir zamanlar
Çocuk olduğunun..