30 Kasım 2010 Salı

YİHHUU !!!



Tarihe notumdur.


Bu sabah itibariyle İstanbul 'da bir hastanede bir bebek dünyaya geldi.Bu bebeğin diğer binlerce bebekten ne farkı var.Annesinin dört kere dünyaya getirdiği ama maalesef sağlık sorunlarından dolayı yaşamadığı kardeşlerinin sonuncusu ve sağlıklısı.Bir süpriz yaptı anne babasına ve hiç beklemedikleri bir anda "ceee ben geliyorum" dedi.


Annesi ofisimizde bize güzel yemekler pişiren ve bana bıkmadan usanmadan her daim kahve yapan ve gün içersinde güzel saf kalbiyle bana enerji veren en olunmaz anlarda sıkıntılarda farklı bakış açısıyla rahatlatmaya çalışan o anlarda bile acaip yorumlarıyla beni gülmekten öldüren Elmas'ımız.


Hamileliğinin son dönemlerinde yine sıkıntılar baş gösterdi.Bebek su kaybetmeye başladı.Bana dedi ki "Biliyomusunuz sizin isminizi koyucam kızıma bana siz uğur getirdiniz.Hem kızımda sizin gibi sabırlı ve tuttuğunu koparan biri olsun,sizin gibi inatçı olsun .Annesi gibi sessiz olmasın ezdirmesin kendini."Bu sözleriyle beni gider ayak yine çok mutlu etti.Yirmi gündür hastanedeydi.Her seferinde ondan telefon geldiğinde tatsız bir şey duymak endişesindeydim.


Ama bu sabah onun telefonuyla gözümü açtım.Dedi ki "Adaşınız da gözlerini dünyaya açtı"Afyonum patlamadan içimde sanki havai fişekleri patlamaya başladı.Hani Allah uzun sağlıklı ömürler versin kaç tane yiğenim var bir sürü arkadaşlarımın çocuklarının doğumuna şahit oldum.Uzun zamandır bu kadar sevindirici bir doğum haberi almamıştım.Artık çocuk sahibi olmaktan ümidi kesmiş anne babaya bu dünyada verilebilecek en güzel hediye.Allah tüm isteyenlere nasip etsin inşallah.
Ve son olarak...
"Biricik kızımız ,gözümüzün Nur'u ,sevdiklerinle sağlıklı,huzurlu ve hep mutlu mutlu yaşa olur mu?İyi ki doğdun.İyi ki inatla hayata tutundun.Hayat bazen üstüne üstüne gelecek.Olsun aynen şimdi yaptığın gibi sana söylenenlere değil kendi bildiğini yapmaya devam et.Ha bu arada inatçlığının bana benzemesini isteyen annen eminim pişman olacak bir süre sonra ama olsun.

Sen bu yolda devam et :))"
Öperim o güzel yanaklarından.
Adaş teyzen.






17 Kasım 2010 Çarşamba

BU BAYRAM...


Ben bu bayramda kesilen hayvanların hiçbirini görmedim.

Evet kafamı deve kuşu gibi toprağın altına soktum.televizyon seyretmedim.Gazete okumadım."Yazıktır... "diye anlatmaya teşebbüs edenleri susturup konuyu değiştirdim.
Ben bu bayram o iğrenç katliamları görmezden geldim.
Değiştirebildim mi gerçekte olanları ?
Hayır. !!!
Ama dini vecibeler altında hayvanlara zulmedenleri görmezden geldim...
Bir yerlerde okudum."Belki de gerçek kurban kestiğimiz o hayvanlar değil de inancımızdır.Bir kan akıtmakla yerine getirdiğimizi sandığımız inancımız..."

"Canı alınan" hayvanlar yerine ,"canı yapılan" evlere konuk oldum.Kalın
İlk ziyaret ettiğim kendisini köpek sanan kedi Çakıl oldu ne de olsa evin en büyüğü.

Küçükken geldiğinde miyir miyir sesler çıkardığı için adını miyirdek takmıştım.
Kendisi hem cinslerine duyduğum soğukluğu ve ilgisizliği yıkmış şahsiyettir ayrıca.Uyurken üzerime kurulup gözlerini aynen bu şekilde açarak dik dik bakarak gecenin bir yarısı gözümü açtığımda yüreğimi hoplatmış olsa da canımızdır ciğerimizdir.Yanaklarını kaşırken şükran duygusunu elimi yüzümü yalayarak teşekkür eder ki bu hareketiyle Ares'ten farkı yoktur gözümde...

Nadir yerlerde görürsünüz genelde kapıların üzerinde ya da dolapların üzerinde çita gibi dolanır.

Bu da Minnoş'umun kedisi Sarafina.Sahibi de aynı bunun gibi süslüdür.Süsüne olan tutkusu kedisinden belli değil mi?Bu kedisi ...
Bu da çantası..."Sarafina'nın göbeğinden mi kesip çanta yaptın ?" dedikçe "Hayır o benim Barbie çantam..."diyor.Zaten ismi de Barbie'nin kedisinin ismi...Bakar mısınız kedi bile göbeğindeki tüylerden zor ayırt ediyor çantayı :))


Ve bu da minnoşum ,halasının çikolatalı dondurması :)

Bunları yazmıştım baba Ares...Cefakar anne Kar tanesi...Kardeşlerden geriye kalan iki kafadar... İz tv olarak bize ayrılan sürenin sonuna geldik...
Sevgi pıtırcığı modunda tekrar kavuşuncaya dek hoşçakalın.
Sevgiler,hörmetler,tekrardan iyi bayramlar :)

13 Kasım 2010 Cumartesi

KESİM


Başlıktan yaklaşan kurban bayramıyla ilgili bir şeyler yazacağım yanılgısı doğmasın bu kesim başka bir kesim:)

Yakın kız arkadaşlarımdan bilirim ne zaman bunalsalar saçlarıyla oynarlar.Ya rengi değişir ya boyu ...Her hafta fön çektirmeler ,bakımlar,manikür vs.Kuafördeki o ilgi alaka bile onlara çok iyi gelir bir taraftan manikürcü kız elleriyle uğraşırken bir taraftan saçının başının yapılıyo olması keyif verir onlara kendilerini prenses gibi hissettiklerini söylerler...

Bense tam tersi boya zamanım gelmediyse uğramam .Fön çektirmekten hiç hazetmem.Saçlarım düz nasılsa kendim bir şekilde şekle sokarım programım olduğunda...

Ben de tuhaflık biliyorum ama ne yapayım bunalıyorum kuaförlerde.

O kadar etrafımda insanının fır dönmesi sürekli bir şey içermisin diye sormaları,onlarca çalışan fön makinesinin sesi,kadınların vacur vucur konuşmaları,ceketimi paltomu tutmaya kalkmaları daraltır,uyuz eder beni..

Hele öyle buhran zamanlarımda yaptırmam gereken bir şey varsa hayatta gitmem çünkü tahammül edemem o ruh haliyle etrafımda o kadar çok insanın saçlarımla oynamasına o gürültüye...

Gitmek zorunda olduğum zamanlarda genelde pazar günlerini tercih ederim ki daha relax olayım sabırla oturup kıpraşmadan insanların işini yapmasına izin vereyim diye düşünürüm.

Ama yine de içim darlanır patlayacak gibi olurum.Bütün gazateleri, dergileri yığarım önüme ki bir şeyler okurken kendimi kaybedeyim ve vaktin nasıl geçtiğini anlamayayım isterim.

Geçen hafta sabah işe gitmeden önce uğradım kuaförüme.Boya -badana kısmını atlattıktan sonra her zaman "Kırıklarını alır mısın? " yerine o kelimeyi küllüm kullanmayan ben "Kısaltalım" dedim.Kuaförüm inanamadı tabi dalga geçtiğimi sandı "Yo ciddiyim saçımı kesebilirsin" diye yineledim.Dünden razı olan kuaförüm bastı makası.

O "Ne zamandır Rapunzel gibi oldu saçların artık kısaltalım" dedikçe ben yanaşmıyordum.

Saçlarım kısalınca Benhur gibi gücümün azalacağına mı inanıyorum nedir ayda yılda bir kestiririm saçlarımı.

Ama baktım ki Fadime olma yolunda ilerliyorum."Tamam" dedim vur makası usta...

Saçım kesildikçe,kısaldıkça sanki üzerimden yük atıyomuşum gibi hissettim.Önleri iyiden iyiye kısaltıp sonra pırtık pırtık rötuşlarken bir an yıllar önceki görüntüm geldi aklıma...
Aynı surat ifadesiyle o halinden bulunduğu yerden hiç memnun olmayan o somurtuk küçük kızı gördüğüme yemin edebilirim.O zaman ki kuaför maceralarımı hatırladım.Saçlarım kesileceği zaman annemle orduevinin yolunu tutardık.ben öfleye pöfleye koltuğa oturur kurbanlık koyun gibi beklerdim benimle ilgilenen asker abiyi.Saçlarımı kısalttıkça yanaklarım domates gibi çıkardı.Ve ben aynı o zamanlarda da aynı bugün ki gibi öfleye pöfleye bu işlemin bitmesini beklerdim.Beni oyalamak için getirilen tostlar meyve suları hiçbirşey umrumda olmazdı.
Heyhat ! bir insan yedisinde neyse yetmişinde de aynısı oluyormuş gerçekten...

Kesim bitip fön çekilirken içeri bir bayan girdi kısacık kesilmiş erkek saçlarına röfle yaptırma isteğini söyledi.Kuaförümde "Keşke dün kestirmeden önce söyleseydiniz röfle yapar ondan sonra kesimi yapardık" dedi."Eyvah eyvah "dedim içimden ablaya da benim gibi esmişler kestirmiş ama sonrasında hoşlanmamış ki bir renk katmaya çalışıyor."Yok" dedi "zorda olsa röfle istiyorum "...Erkeklerin üç numara traşından az biraz uzun saça nasıl röfle yaptılar ,o röfle paketleri nasıl tuttu merak ettim ama benden sonrası tufan deyip işim biter bitmez güne karıştım.

Şimdi saçlarımı kestirdim ya şüpheleniyorum.Acaba depresyona mı giriyorum ?Bundan sonraki adımım alışveriş çılgınlığı mı olacak?

Haydi hayırlısı...

Ha bu arada buralarda olamazsam herkese iyi bayramlar.

Umarım yurdum insanı kurban kesmekle,katletmenin aynı şeyler olmadını anlamıştır bu bayram.

Çoluk çocuk o bildik vahşet kesim tablolarına şahit olunmaz.

O zaman sakatsız ve sakadatsız günler olsun hepimize :)

10 Kasım 2010 Çarşamba

PENCE(NDE)RE



İşten geç çıktım yine .Bin tane ipin ucunu bulmaya, bulduktan sonra birbirine bağlamaya çalıştığım günlerdendi.Artık böyle olmadığı zamanlar garipsiyorum rutine bindi...


Gün ortasında çok sevdiğim doktorumu aradım nihayet.Bir süre önce öğrendiğim ama hep nedense reddettiğim ertelediğim o acı haberi teyit etmiş oldum.Akciğer kanseriydi ve ocağa kadar burda yoktu.Yurt dışında tedavi görecekti.Çok moralim bozuldu.Sanki aradığımda yine o çıkacak telefona ve söylenilenler bir söylenti olacak kalacaktı.Gerçeğin beş parmağının izi çıktı yüzümde:(
Çıkışta işime yakın bir arkadaşıma uğradım biraz kafamı dağıtayım diye o bile neşelendiremedi beni her zamankinin aksine...

Yorgun argın geldim niyetim duş alıp hemen uyumak.
Gözlerimi kapadım.Ama kapamamla açmam bir oldu.
Aman Allah'ım o hengamede farketmedim nasıl bir vızıltı var dışardan gelen bu kedi gibi miyavlayan benim pencerem mi ?

Pencere pencere değil mübarek mart kedisi ve üst kattaki pimapenlere kur yapıyor.

Yahut yeni doğmuş bebek gibi ağlıyor...

Ya da keman çalmayı bilmeyen biri almış eline o muhteşem melodiler dökülen aleti arşe yerine paslı bir jiletle lime lime ediyor telleri ...

Gerçi telli değil üflemeli bir çalgıyı örnek vermek daha doğru olur sanırım.

Zurna ? evet evet zurnanın zort dediği yerdeyim ne de olsa...

Nasıl hissiyatımı anlatabildim mi ?kulaklarınızda canlandı mı ?

Benim gibi çıt çıksa uyuyamayan birine yapılacak şey midir şimdi bu ?

Bütün saçlarım havada Mac Gayver gibi türlü icatlar yöntemler denedim yok.Pimapen bir gecede ne olur da yamulur bilemedim.Rüzgar mı ters esiyor çözemedim.Panjuru indirdim ordaki akımı keserse belki ses azalır ya da kesilir diye o da olmadı.

Resmen canlı gibi ...Ben sinirlendikçe o da bana karşılık veriyormuş gibi geliyor.Arada bebek vızıldaması gibi de sanki sesinin şiddeti perde perde yükseliyor...

Hani dicem ki bir gece de pencerenin pimapeni yamuldu.Ama panjuru kapatıp hava akımına baraj gibi set çektiğim halde nerden o sesi çıkartacak akım oluşur.

Yatağım haricinde kanepede falan da uyuyamam.Ne güzel aman sabahlar olmasın modundayım artık bu gece.


Şu an kulağımda kulaklıklarla son ses müzik dinleyip o iğrenç sesi duymamaya çalışıyorum.


Uykum mu ?


Ne idüğü belirsiz bu iğrenç mart miyavlaması ,bebek mızıldaması,keman böğürttürmesi ,zurna zortlaması karışımı sesin yanında dağa kaçtı yandı bitti kül oldu...