16 Ocak 2013 Çarşamba

Karma'n Çorman


Bir önceki pazar  bir arkadaşımızın babaannesi vefat etti. ZilsizZarife'yle  cenazeye katıldık.

Cenazeler benim için eski kabuk tutmuş yaraların  tekrar kanaması gibi.Hem karşımdakinin kaybı hem kendi kayıplarım çifter çifter koyar bana.

Yaşayınca öğrendim.Düğünlerden çok cenazelerde olmak lazım değer verdiğin dostlarının deyip sabahın köründe  yola düştük.Önce camiye gittik.Cenaze namazından sonra araçları orada bırakıp mezarlığa ayarlanan otobüslere binip gittik.

Hiç görmediğim yaşlı teyzeyi ailesi toprağa verirken biz daha gerilerde kalmayı tercih ettik Zilsiz'imle...

Kafamda bir sürü düşüncelerle defin işleminin bitmesini ve bir an önce oradan ayrılmayı istedim.Çünkü kafamın içine bir sürü eski yeni anılar akın etmeye başlamıştı bile...

Gözüm hem minicik mezar taşlarına ve ailesinin özlemle yazdığı mezar yazılarına takılıyor.İster istemez kendimi empati yaparken buluyordum.

Sonra çocukluğumu hatırladım.Çocukken  ne zaman bir mezarın yanından geçsem korkuyla karışık mezarları izlerdim.Sanki hep abimin beni küçükken o korkuttuğu şeyleri görebilecekmişim gibi dikkatlice mezarları izlerdim o bir kaç dakika içinde...

Sonra çok eskilerden bir anım geldi gözümün önüne...7-8 yaşlarındaydım sanırım.Annemle otobüsle bir yerden dönerken yine o mezarın yanından geçerken dalmış gözlerim.Selvi ağaçları,mermer mezar taşları,acı dolu yüzler.Karşımızda oturan bir teyzenin dikkatini çekmiş bnim bu dikkatli bakışım."Kızım bu yaşta neden bakıyosun mezar taşlarına? Baksana caddenin öbür tarafı cıvıl cıvıl hayat dolu.Ölüme bu kadar gözlerini dikme daha çok yıllar görmezsin inşallah oraları..." dedi.O güne kadar unutup gittiğim bir şeydi bu...

O kadar uzun sürmedi ölümle ilk karşılaşmam.Bir kaç sene sonra amcamı kaybettim .Bırakın mezarları o küçücük yaşımda dün beni kucağına alan öpücüklere boğan hayat dolu çok sevdiğim amcamın evin ortasında cansız bedenini gördüm.Eski köy adetleri tuhafmış.Ya da bir çocuğun o sahneyi yaşaması ne kötü!Üzerine çarşaf örtülmüş ama yüzü açık.Göbeğine metal bir bıçak koyulmuş şişmesin diye.Çenesinin altından bir eşarpla bağlanmış.Etrafında halamlar,babaannemler ağıtlar eşliğinde ağlayıp sarılıyorlar.Biz küçükler nutkumuz tutulmuş bir şekilde köşecikte izliyoruz bu acı dolu tiradları...

Sonra yıllar geçti.Eniştem,dedelerim,babaannem,anneannem ve  babam.
Hepsine çok üzülsem de hayattaki ilk  tokatım babamı kaybetmek oldu.O senelerden önce yaşadığım aşk acıları,ticaretin getirdiği dalgalanmalar hiçbir şey o acının yanına yaklaşıp boy ölçüşemediler bile...

İnsanın kalbinin ciğerinin canlı canlı sökülmesini ilk babamla yaşadım.En sevdiğimi öpüp koklamaya doyamadığım o pamuk yanakları,dünya bir yana o bir yana dediğim sevdiceğimi soğuk toprak altına verme duygusu 1,5 sene uyutmadı beni.O süreç çok sıkıntılıydı.Dışardan normal bir insan görüntüsünde olsam da içeride yaşadıklarımı bir ben biliyorum.O duygular yazıya dökülebilecek şeyler değil.Allah gecinden versin yaşamayan hakikatten anlayamaz.Yaşamayan da çook geç yaşar umarım.

Ben ki ölümle ilgili kendimi başka düşüncelere inandırmıştım.Bu son değildi.Tekrar kavuşana kadar geçici bir ayrılıktı.Ama tüm bu düşünceler teselli etmemişti beni.Ona istediğim zaman sarılıp öpemeyecek olmam, başım sıkışınca telefondan  beni rahatlatacak sesi bir daha duyamayacak olmam kahrediyordu.Sonra günler günleri kovaladı.Özlemle yaşamasını öğrendim.

Üç sene sonra babamın şokunu atlatamadan ablamın eşini -eniştemi- kaybettim.Ki o benim büyük abimdi.Öz abimden bile çok sevdiğim ,aynı işyerinde çalşıyor olmanın avantajıyla her gün bir arada olup dertleştiğim abim gidiverdi ansızın.

Ölüm ve yas  yine çekirdek  ailemin tepesine  çöreklenip oturdu.

Sonrasında eskilerin dediği gibi zamanla acıyla baş etmeye çalıştık.Yeri geldi günlük telaşelerin akıntısına kapıldık,yeri geldi pazar günü olduğu gibi tüm onların hepsini ve aynısını yine yeniden yaşadık.

Tüm bu düşünce ve duygular o kısacık mezar ziyaretinde aklımdan resmi geçit töreni gibi geçip durdu.Kalabalıkla birlikte mezarın içindeki görevimizin bitmesini beklerken arkamdan taziye sözlerinin dışında cıvıl cıvıl bir ses duydum.Hani olur ya siyah beyaz gri renkli illüstrasyonlar  arasında minicik bir renk belirir o soğuk renklerin içinde  minicik canlı bir renk farklılaştırır aniden.İşte aynı öyle oldu.Kafamı çevirdiğimde yaşlı bir teyze hemen arkamdaki mezar duvarının üzerindeki yetişkin bir kedinin başını okşuyor bir taraftan da mırıl mırıl kediye güzel sözler söylüyordu.Mezar gibi soğuk ortamda söylediği sıcacık sevgi sözleri iyi geldi bana dikkatim dağıldı.İçten gelen sevgi sözleri sıcak bir çorbanın buharı gibi görülebilir geldi gözüme...Gayri ihtiyari kafamı çevirip kafasını  okşadım kedinin.Ben de konuşmaya başladım.Kedicik teyzeyi bırakıp bana doğru geldi  iyice sokuldu yamacıma.Abartmayayım ama bu güne kadar gördüğüm en güzel ve temiz tekir kedilerden bir tanesiydi herhalde.

Kafasını çenesinin altını patilerini göbüşünü sevdim.Ben sevdikçe hırıl hırıl sesler çıkarmaya başladı.Sonra sanki sevmeyi bırakmamı istemiyormuş gibi iki patisiyle sağ koluma asıldı ve tırnaklarını montuma geçirdi.Kollarıyla koluma asıldı.Gözlerini gözlerime dikti.garip bir şey oldu.Hayatımda gözlerimin içine bu kadar derin derin bakan başka bir kedi olmamıştır herhalde.Eski sevgililerimin bile bu kadar derin derin gözlerimin içine baktıklarını hatırlamıyorum :))

Sanki gözlerimden ruhumu gördüğünü hissettim.Büyük ablamın evinde sürekli kediler olur.hepsini çok severim.Ama böyle bir şey hiç yaşadığımı hatırlamıyorum.

Kediyi bir taraftan sevip okşayıp  bir taraftan da kolumdan ayırmaya çalışıyorum.Ama  ne mümkün ! Bırakmıyor kolumu.Arkamdaki teyzeden yardım istedim o da kolumdan ayıramadı.

Kedicik sanki onun annesiymişim de onu orada bırakıp gitmemi istemeyen çocuğummuş gibi patileriyle asıldı.O arada ben cenazede miyim mezarda mıyım hepsini unuttum tabi...

İstemeye istemeye kolumdan aldık kediciği ve üzülerek çıkışa doğru yürümeye başladık.Tam çıkış kapısının oraya geldiğimizde başka bir kedi hikayemiz bekliyormuşuz meğer

Üstelik bu seferki minicik ıslak ve yaralı :((

Muhtemelen bir köpek tarafından boğazı parçalanmış ve açık yarası var.Oradaki bir kaç kişinin ayağına sürtünüyor.Ve sürekli miyavlıyor.Mezara toplu olarak otobüsle geldiğimizden arkadaşımın aracı caminin orada kaldı.Etrafımızda arabayla gelen hiç tanıdık yok.Biz taziye için başka bir semte gitmek zorundayız.Mezardan o iki kedinin miyavlamaları kulaklarımda çıktık.Ablamı arayıp kediyi anlattım.lojistik destek istedim.Üç kedili ablam  ilgilenecek yardım edecek biri varsa benden daha iyi bilir diye.O da aksi gibi dışarıda müsait olmadığı bir ortamdaymış.

Taziyeye gittik.Bir şeyler atıştırıp araca bindiğimizde aklımız hala yavru kedideydi.havanın kararmasına rağmen rotayı mezara çevirdik.restorandan aldığımız yemekten kalanlar,yol üstünden büfeden alınan karton kutu ve süt eşliğinde mezara geri döndük.Mezarda in cin top oynuyordu tabi...

Telefonların ışıklarıyla biz yavru kediyi bulmaya çalışırken içimden bildiğim tüm duaları ediyordum.Allah biliyor ya hiçbir kuvvet beni o saatte mezara sokamaz.Stephen King gelse bu kadar gerilimli bir sahne olamazdı herhalde.Tırsa tırsa kediyi aradık ama bulamadık.

Elimizdeki yiyeceklerle sütü kutunun içine boşaltıp çöp kovasının yanına bıraktık.Tam çıkarken yaşlı mezarcıyla karşılaştık.O da şaşırdı bizi görünce.Yaralı yavru kediyi anllatık gördünüz mü diye sorduk.Bizden sonra bir kadının daha yavru kedi için geldiğini ve barınaklara telefon açtığını söyledi.Sonra ne olmuş bilmiyoruz.O soğuk havada  yavru kedinin bulunup sıcak bir ortamda  tedavi edildiğine inanmak isteyerek oradan ayrıldık.Hala da ona inanmak istiyorum :(

Bu arada artık sosyal medyada sürekli bu uyarılar yapılıyor biliyorum ama yine söylemeden geçemeyeceğim.Lütfen evdeki yiyecekleriniz çöpe atmayın ve üşenmeden bir kap içinde çöp kenarlarına  bırakın.Sizden sonra aç bir canlıyı doyurduğunuzu bilmek insanın acaip içini ısıtıyor.Ben gittiğim restoranlarda -neresi olursa olsun - masada kalanları ve o anda atacakları diğer masalardan kalanları hayvanlar için bir kaba alıp üşenmeden uygun bir yer bulana kadar taşıyorum.Bazı restoranlarda tuhaf tuhaf yüzüme baksalar da bu benim en doğal hakkım!Parasını ödediğim şeyin çöpe atılmasını değil bir canlıyı doyurmasını istiyorum.

Mezardan çıktıktan sonra Zilsiz'le bunun üzerine çok konuştuk.Bugün yaşadıklarımızın birer anlamı olmalıydı.İkimizde paralize olmuştuk günün sonunda.Günün enerjisi öyle yoğundu ki sağaltabilmek  için sanki hala birarada olmamız gerekiyormuş gibi gidemiyorduk bir yere .Zilsiz direksiyonu Anadolu yakasına kırdı.Kafamızı dağıtmak için bi yandan radyodan farklı kanallardan müzikler dinleyip bir taraftan amaçsızca cadelerde dolanıyorduk.Labirentten kurtulmaya çalışan fare gibi dolanıp durduk.En sonunda sığınacak liman gibi Burcu'ya gidip kahvelerimizi içtik.2 yaşındaki oğlu kafamı dağıttı.Ölümle yaşam terazisinin ince ayarını bulmaya çalıştım yeniden.

O günün eşik günlerden biri olduğunu biliyorduk.Aynı gün,aynı yerde, aynı olaylar ikimiz içinde  farklı farklı izler bırakıp bitti.

Son olarak radyoda çalan şarkılardan bir tanesi o güne etiketlendi her ikimiz içinde.

http://www.dailymotion.com/video/xf2yzj_nilufer-yolcu-yolunda-gerek-gec-kal_music?search_algo=2#.UPb_7B0yIUU