27 Şubat 2009 Cuma

Gidemem

gidemem, gitmeli mi gitmemeli mi?, sezen aksu




Siz de benim gibi gidemeyenlerdenmisiniz? Ya da arkasına bakmadan yürüyüp gidenlerden mi?
Ne kadar sıvasakda içimizdeki çatlakları,arada böyle sızıntılar oluyor maalesef.




Gidemem


Bazen daha fazladır her şey
Bir eşikten atlar insan
Yüzüne bakmak istemez yaşamın
O kadar azalmıştır anlam
O zaman hemen git radyoyu aç bir şarkı tut
Ya da bir kitap oku mutlaka iyi geliyor
Ya da balkona çık bağır bağırabildiğin kadar
Zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor
Ama fazla da üzülme hayat bitiyor bir gün
Ayrılıktan kaçılmıyor
Hem çok zor hem de çok kısa bir macera ömür
Ömür imtihanla geçiyor
Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem gitmem
Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir
Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir
Bir şiirden bir sözden
Bir melodiden bir filmden
Geçirip güzelleştirmeden can dayanmıyor
Yıldızların o ışıklı fırçası azıcık değmeden
Bu şahane hüzün tablosu tamamlanmıyor
Ama fazla da üzülme hayat bitiyor bir gün
Ayrılıktan kaçılmıyor
Hem çok zor hem de çok kısa bir macera ömür
Ömür imtihanla geçiyor
Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem gitmem
Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir
Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir


Söz-Müzik :Sezen Aksu

25 Şubat 2009 Çarşamba

Her gün bir yerden göçmek





Birkaç sene öncesinde hiç aklımda yokken, turla ,Şeb-i aruz törenlerine katılmıştım.Kafamın çok karışık ve çok üzgün olduğum bir dönemdi.Kaldığım otel tam müzenin karşısındaydı.Bütün gün rehberden onla ilgili bilgiler öğrenip,yine akşam odaya geldiğimde onun hayatını anlatan bir kitap okuyordum. Yatmadan önce,pencerenin karşısına sandalyeyi çekip saatlerce okuduklarımı düşünüyordum müzeyi seyrederek.Çok etkilenmiş,hayran kalmıştım.Yapılan törenleri sevmemiştim gerçi ona yakışır sadelikte değildi yapılanlar.Belediyenin ve politikacıalrın gövde gösterisiydi sadece.Ben almam gerekenleri alarak dönmüştüm o geziden.
Yine her zaman olduğu gibi beden,benden önce gitmeye başlayınca bir yerlerden kulağıma çalınıp dilime dolandı Mevlanın bu sözleri.
Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere Konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş

Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım

Mevlânâ Celaleddin-i Rumi

21 Şubat 2009 Cumartesi

Çile



Ben küçükken annem ,çile dedikleri açık iplerden alırdı yüncüden.Karmakarışık o ipleri görünce annemden önce ucunu bulmaya çalışır bulamayıp daha çok karman çorman ederdim. Annem "öyle olmaz beni izle" deyip ,yünün ortasını bulur , kollarına geçirir ,iki yana çarşaf gibi gerdirdikten sonra ,benim iki koluma geçirirdi yünleri.


Bileğimi sağa sola salvolar yaparak döndürürken aynı uyumla o da yumağını sarmaya devam ederdi.Küçücük bileklerim yorulur ,arada indirirdim .Biraz dinledikten sonra yine devam ederdim ,kollarımı çevirmeye.


Yorucu ve sabır gerektiren bir işlem olduğu için çile derlerdi herhalde bu yünlere.Bazen çok karışık olurdu. Ama annem sabırla elinde oluşmuş küçük topağı karışık iplerin içinden teker teker geçirerek çözmeye çalışırdı.Bazen çok kolay olurdu çözmek ,bazen dakikalarca uğraşırdı.Çözemediği yerlerde en son çare yünü kopartır.sonra ufacık bir düğüm atardı.Çok gerekmedikçe yapmak istemezdi bu işlemi."Örerken bu düğüm belli olur" derdi.


Çoğu zaman dışardan arkadaşlarımın sokaktan gelen seslerine kapılıp , gitmek isterdim .

Evde yerime geçecek kimse yoksa ,yaratıcılıkta Mc Gayver'ı aratmayan annem kollarımdan çıkardığı çileyi ,sehpayı ters çevirip onun iki bacağına geçirirdi.Sabırla sarma işine devam ederdi.


Sonrasında ,kardeşlerime ya da bana kazak - çorap olmazdan önce ,abimle bana futbol topu yerine geçecek kocaman bir yün topağımız olurdu...


Bakıyorumda bazen hayatımız bu çile gibi karmakarışık bir hal alıyor.Uyum içinde devam ederken herşey ,ne olduğunu anlamadan ,bir anda herşey birbirine giriyor.İş,aşk-meşk ,arkadaşlar ,aile ,sağlık hepsi.. ıssız ada ,uzaklara gitme ,herşeyi geride bırakma fikri çok cazip geliyor bu durumlarda..


O zamanlarda hep annemin o açmaya çalıştığı karma karışık çileler geliyor aklıma.


Şimdilerin,parapsikolojik kitaplarında önerdiği şeyleri ,o zamanlar annem pazardan aldığı karışık çileyle öğretiyormuş bana zaten :)

Hiç bir şeyin çözümsüz olmadığını...
Yeter ki çözümleyecek sabıra sahip olmamız gerektiğini...
Çözemediğimiz yerlerde kesip , düğüm atmamızı...
Sarmaya devam etmemizi...
Ta ki çile çözülene kadar.
Ama o düğümlerin, ördüğün kazaktan bi şekilde kendini belli edeceğini unutmadan .

Herkese çilelerini çözerken,yanında yardımcı olacak bir çift sabırlı kol sahibi , ya da sehpa bacağı diliyorum :))


İyi hafta sonları.

19 Şubat 2009 Perşembe

Bay Falçata'yı takdimimdir.



Hamili kart yiyenimdir.(Yiğen kelimesini hiç sevmem.)Zeyna'nın gerçek sahibidir.Teyzesinin bir tanesidir.Çok zeki ve yakışıklıdır.ikizler burcunun her türlü özelliğini almıştır.Yaşı küçük ama aklı büyüktür.Blogumu takip ederken, bana özenerek tek başına blog açıp ,yazılar yazıp beni çok şaşırtmış ve gururlandırmıştır.Blogla ilgili teknik sorularının hepsine şu anda ben de net bir cevap veremesemde.Yakında birbirinden jilet yazılarıyla beni ve sizleri şaşırtacağına eminim.
Evet bay Falçata'yı takdimimdir. :))

17 Şubat 2009 Salı

Ailenin yeni fertleri


Bu bizim Zeyna.Bizim derken ,ablamın.Ama isim annesi kontenjanından benimde sayılıyor.Pek sevişiriz kendisiyle.

Aslen ,secereli bir Sivas kangalı olup ,çok fazla etliye sütlüye karışmaz.Akşamları yakınından geçen ve onu taciz eden köpeklere şiddetli havlayarak karşılık verir.Ama kapıya gelen satıcılara gıkını çıkartmaz,yabancılamaz.Ya da bizi gördüğü için adamların yanında efendiliğini bozmuyorda olabilir.Bazen dolaşmaya ben çıkartıyorum.Ama maşallah koşmaya başladığında milli atletimiz Elvan gibi koşamadığım için ben hep yarı yolda kalıyorum.Tam bir ıslak köpek bakışlarına sahiptir kendisi.Asla kızamam.Elimden abur cubur yemeye bayılır.Dişlerini elime değdirmeden yavaşça kafasını çevirerek alır .Çok melül ,mahsun bakar gözlerime.Sevdiğim bir Zeynadır kendisi .En yakın sürede bir herkül bulacam ona söz.

Bu da kaçak yolcumuz,Şasta .

Bir sabah kapıyı açtıklarında Zeyna'nın kulübesinin yanında vakur duruşla kendini tanıtmış.Küçük yiğenim Derin, seyrettiği kar patileri filminde gördüğü köpeğin aynısını karşısında görünce delirmiş tabi sevinçten.Bizde kalsın diye ikna etmiş annesini. Site güvenliğinden öğrenildiğine göre köpeğin sahibi bey ölünce yanındaki görevlileri tarafından fazlaca hırpalanmış.
Dayak yedikçe defalarca evden kaçmış,site görevlileri tarafından bulunup evine geri götürülmüş.Ama bir sabah saadeti Zeyna'da bulmuş ki ablamın sahibine götürmesine rağmen kaçıp kaçıp Zeyna'nın yanına sığınmış.Sonra köpeğin varisleride ablama sizde kalabilir demişler.İlk başlarda sevmek için yaklaştığımda sürekli kaçıyordu.Çok ürkekti.Ama artık alıştı .Bahçeden selendiğimde ,Zeyna'yla birlikte gaza gelip elimi kokluyor ve sevmeme izin veriyor.Hiç havladığını duymadım.

Her erkek gibi fazlaca uçkuruna düşkün .Boyuna bakmadan Zeyna'ya yanaşır sürekli .Zeyna'da gayet net bir şekilde "yürümez bu ilişki" deyip kaçar.Yılbaşından önce ablam arkadaşının köpeğine götürdü Şastayı.Boyu boyuna huyu huyuna uygun dişi haski 'yi görünce gözleri parladı hınzırın.

İki üç gün orda misafir ettiler oğlumuzu.Halvet tamamlanınca geri aldık.Sonra kız arkadaşını unutamayan Şasta firar edip arabayla gittiği o eve ,koklaya koklaya tekrar ziyaret etti ve bingo yenge hamile.Yılbaşı gecesi doğum gerçekleşti .O ziyaretlerin sonucunda nurtopu gibi 5 tane yavru dünyaya geldi.
Vee mutlu son ,o yavrulardan ikisi artık bizim. :))


Ailenin yeni fertleri çok şekerler,birbirlerine sarılıp uyuyorlar.Sevdiğimde kucağıma tırmanmak istiyorlar.Yiğenlerimin peşinden kuyruklarını pati pati sallayıp koşuyorlar.
Hani kediler için stres alır diyen bilim adamları var ya onları ablamın evine davet ediyorum :))




































Kim korkar (Hain) Diş Doktorundan?


Off ne kadar canım tatlıymış.Altı üstü üst diş etlerimi kesip oradaki iltihabı temizleyip dikecekler.


Ama çocukluğundan beri diş doktoru fobisi olan ben,o koltuğun yakınından yöresinden geçerken kötü oluyorum.Hele o ince uçlu pensleri,iğneleri gördüğümde hafiften bir baygınlık geçiriyorum.


Esasında herkes bana cesursun derdi.Yani bu çocukluğumdan beri öyleydi.İlkokulda ,sınıfta aşı yapılacağı zaman bütün çocuklar salya sümük ağlarken sıranın en başına kolunu sıvayarak ben geçerdim.Çünkü bir an önce olayım ve bu stresten kurtulayım isterdim.Diğerlerinin ağlaması beni daha fazla korkuturdu.Ya da bütün arkadaşlarım kulaklarını deldirtmeye gittiklerinde,sivri uçlu küpe klipsiyle kendim evde halletmiştim bu sorunu.


Şimdi nerdeee :(


Belki diş doktorundan da bu kadar korkmazdım.Ama 6-7 yaşındayken gittiğim bir doktor sayesinde oluştu bu fobim.Köklü dişimi çekerken elindeki pensesiyle katurt kuturt nerdeyse hiç uyuşturtmadan çeken ,o esnada bir taraftan babamla sohbet etmeye çalışan doktor beyciğimin hayat boyu kulaklarını çınlatırım bu yüzden.


Sayesinde , ne zaman o koltuğa otursam ,elektirikli sandalyeye oturmuş idam mahkumları gibi
kasılıp sonumun başlamasını bekliyorum dehşetle.


Bugün paşa paşa gittim oturdum .Gözlerimi kapadım o aletleri görmezden gelirsem ve başka şeylere konsantre olursam, o acıyı daha az hissederim diye düşündüm. Gözlerim kapalıyken 4-5 iğne yedim sanırım .Sonrasında ben Maldiv'lerde yunus balıklarıyla yüzmeye gittim.Avusturalya'da kanguruları kovaladım.Afrika'da safariye katıldım.Döndüğümde ,dikişlerim atılıyordu.


Doktorumun "2 dikiş atıcam sadece" diyerek ikna ettiği operasyondan 9 dikişle dönmüş durumdayım.


İşin tek güzel tarafı hala uyuşuk dudaklarımla kendimi Angelina Joli gibi hissediyorum :))


15 Şubat 2009 Pazar

I LoVe YoUr BloG


Sevgili Pilli cadı ve Gofret'cim beni ödüllendirmişler,onore etmişler.Çok teşekkür ederim kendilerine.

Ben de sevdiğim ve seçtiğim blogların linkini vereyim istedim.Ama kural gereği sadece 7 blog sahibinin linkini verebiliyormuşum.Ben bu kurallar dışında kalıp listemdeki herkesi sevdiğimi ,seçtiğimi ve çok beğenerek okudumu söylemek isterim.Kendilerini çemberimdekilerden görebilirsiniz.


Bu vesileyle,takip ettiğim tüm bloggerlerın ellerine ,ruhlarına sağlık diyorum.


Hepinizi zevkle okuyorum.:))

8 Şubat 2009 Pazar

Özledim...






-Lisedeyken ,sınıfça gittiğimiz basketbol maçlarında deli gibi tezahurat yapmayı özledim.


-Samsun'dayken ,arkadaşlarımla okul çıkışı kuğu pastanesine gidip, kuğu şeklindeki pastadan boynundan başlayarak yemeyi ve ağzımda dağılan çikolata sosunu özledim.


-Onunla ,buluştuğumda ,şarap-badem-kaşar peyniri eşliğinde saatlerce sıkılmadan yaptığımız sohbetleri özledim.


-Sabahları yiğenlerimin ani baskınları ve öpücük bombardımanlarıyla gözümü açmayı özledim.Her birinin yanıma yatmak için bir diğerini iterken hep birlikte yataktan düşmemizi özledim.


-Yurtdışı tatillerini, herkeslerden ayrı saatlerce sokaklarda dolaşmayı,tek başıma yeni yerler keşfetmeyi,yollarda kaybolup sonra güzel bir sokak kahvesinde kahvenin yanında hiç denemediğim değişik bir tatlı yemeyi özledim.


-Bayram sabahlarında bütün ailemle birlikte şen şakrak yenen kahvaltı sofralarını özledim.


-En yakın dostlarımın,beni düşünerek küçük süprizler yapmalarını özledim.


-İş yerinde, kendimi kaptırmışken messengerdan gelen o kocaman öpücük efektini ve yollayanını özledim.


-Kazım Koyuncu'yu özledim.


-İlkbaharı özledim.baharda ağaç polenlerinin uçuşmasını,etrafımda rengarenk giyinen insanları özledim.


-Apartmandaki komşularımızın ne olursa olsun pişirdikleri şeylerden bize ikramlarını ,"gelen tabak boş gönderilmez "diyen koltuğunda oturan küçük anneanneyi özledim.


-Köye gittiğimde ,süt fındık yemeyi seven bana fındık bahçelerine dadanan süne zararlısı muamalesi yapan dedemi özledim.


-En sevdiklerimle,hummalı programlar yapıp tatile gitmeyi özledim.


-Sabah evden arkadaşlarla kahve içmek için çıkarken,fikir değiştirip günü birlik seyahatler yapmayı özledim.


-Arabayla ,tek başıma uzun yola çıkmayı özledim.


-Yolculuklarda,gideceğim yere varmayı özledim.


-Havaalanında beni karşılamaya gelmesini özledim.


-Benim için yazılmış şiiri okumayı özledim.


-Üzerimdekilere değil ,söylediklerime değer veren insanları özledim.


-Yeşil erik ağacının en tepesine çıkıp cebimdeki tuz eşliğinde yemeyi özledim.


-Olimpos'ta yüzmeyi özledim.


- Olimpos'ta geceleyin kumsalda yıldızların altında ıpodumdan müzik dinlemeyi özledim.


-Foça'da kulaç attıkça kaçışan ,hareketsiz kaldığımda yaklaşan balıklarla yüzmeyi özledim.


- Etrafımda iyi niyetli insanlar görmeyi özledim.


-Yüzü gülen insanlar görmeyi özledim.


-Güzel bir şiir dinletisine onla gitmeyi özledim.


-Yazın gidilen piknikleri özledim.


-Karpuz kesilirken ,el çabukluğuyla karpuzun göbeğine yaptığım kapkaçları özledim.


-Karın içinde ,yuvarlanmayı ,kartopu savaşını,kardan denizkızı yapmayı özledim.


-Yokuşun başına çıkıp çocuklarla birlikte naylon poşetlerle sitenin ortasında kaymayı özledim.


-Tatil dönüşü böğürtlen için ,yol kenarlarında durup yanımdakilerin söylenmelerine kulak asmadan dikenlerin arasından böğürtlen toplamayı özledim.En aradakileri almak için ellerim dikenden çizilirken ,toplayabildiğim en güzel böğürtlenleri yemeyi özledim.


-Yol üstündeki köylerden geçerken ,yol kenarında bişeyler satan yaşlı teyzelerden-amcalardan birşeyler almayı ve onlarla sohbet etmeyi özledim.


-Güzel bir akşam yemeğinden sonra ,eve dönerken radyodan şarkı falı tutmayı ,sevdiğim bir şarkı denk geldiğinde bağıra bağıra şarkı söylemeyi özledim.


-Yol boyunca telefonuma gelen mesajları özledim.


-Yazın,dışarıda yapılan kahvaltıları özledim.Habersiz pazar kahvaltılarına baskın yaptığım arkadaşlarımı özledim.


-En çok,telefonumun ilk tuşuna kayıtlı "babacım "ı aradığımda "efendim kızım " diyen sesini kokusunu varlığını özledim...