4 Aralık 2010 Cumartesi

ASMALI



Bir güne ne kadar acayiplikler sığdırabilir ki insan.Bu geceye kadar ben de bilmiyordum :))

İşyerindeki türlü abukluklardan sıkılıp yakınlarda bi yerlerde yemek yiyelim içelim haftanın ,günün stresini atalım diye konuştuk.Mihmandarımız eski kurt gazeteci ablalardan biri.Bana en yakın noktayı Asmalı Mescit'i teklif ediyorum başıma gelecek abuklukları bilmeden... Arkadaşlarımın çok güzel bir mekanları var.Antakya yemekleri üzerine.New york Times'a bile konu olmuş bir yer.İstemiyorlar."Yakup'a gidiyoruz bu gece masamız hazır." diyor gazeteci abla "arkadaşlarım orada".Büyüğümüz kırmıyoruz gidiyoruz yemekler yeniliyor şaraplar içiliyor.Sohbetin dedikodunun biri bin para.Cık ben hala moda giremiyorum.Bedenim orda ama ruhum başka bir yerlerde .Sanki eve gelsem biraz müzik açıp kendi kendime kalsam daha iyi gelecek.Anlatılan abukluklara dudak ucuyla gülüyorum.

O arada arka masada bir kıpraşma oluşuyor.Meğer eski popculardan Suat Suna arka masamızdaymış.Dünyayla bağlantısı kesilmiş ben bi haberim bu durumdan.İnsanlar dönüp dönüp masalarına bakıyorlar.Küçük dağları az önce yaratmış havasında...Abi masaya kurulmuş purosunu da yakmış bir tüttürüyor ki sanırsın Che Guevara ...Sigarayı hiç sevmem purodan nefret ederim.O duman yüzüme yüzüme geldikçe zaten iyice uyuz oldum.Bir de abidik gubidik şarkılar söylemeye başlamadı ki hah dedim iyice...

O arada arkada kamera ışıkları yanmaya başladı.Arka masa iyice bir tüylerini kabarttı tavuskuşu gibi.Gençler bana müsade ben gidiyore...Gazeteci abla "yürü" dedi kahve içirmedin bana kahve ısmarlıcan...Kızlarla her zaman gittiğimiz salaş mekana yollandık mecburen.Tam kahve içeceğimiz mekana geldik o ilerde arkadaşlarını gördü."Gel selam vermeden oturmayalım ayıp olur" dedi.Mecburen arkadaşlarının yanına gidiyoruz.Aman Allah'ım o ne Erman Toroğlu'da masada .Bu bir şaka olmalı.Gece şahtı şahbaz oldu.Kendilerinden hiç hazetmem şimdi aynı ortamdayım öyle mi?

:(( Kimler yok ki Edip Cansever gibi içimden" masa da masaymış ama..." diyorum .Millet kapı gıcırtısına gülüyor.Adam insanlar güldükçe anlatıyor da anlatıyor.Benim de içim bayıldıkça bayılıyor.Gazeteci ablamıza bana müsade ben televole muhabbettinden sıkıldım diyorum.Olmaz tek başına gidemezsin birlikte kalkalım diyor.Ablacım bak arkadaşların var otur sohbet et bak ben her zaman burdayım atlıcam şurdan eve gidicem diyorum yok bu geceki kabus bitmemiş maalesef yine kalkıyoruz birlikte.Toroğlu ve gülen ekibinin ordan uzaklaşırken uzay mekiğinden kopan parça gibi hissediyorum kendimi .

İstiklal caddesindeki samanyolunun içine dalıyoruz...

Dalmak kelimesi metafor filan değil bildiğin dalıyoruz.kayan yıldızlar,kusan yıldızlar,kara delikler...cadde tam kıvamında yani...

Meğer gece bitmemiş ya da biri bana Truman Show'da ki gibi gizli bir kamera şakası yapıyor...

Meydana varamamışken bir telefon geliyor ablamıza.Bilmem kim arkadaşı çok önemli bir işle ilgili bir şeyler anlatıcam bir beş dakika mekanıma uğraman lazım diyor.Haydi görev aşkıyla tutuşan abla gidiyor da beni ne halt etmeye sürüklüyor anlamıyorum...

Arkadaşının mekanı türkü bar.Bildiğiniz şu Beyoğlu'nun arka sokaklarındaki türkü barlardan bir tanesi .

Güzel ablacım bak seni severim sayarım arada eski türkülerden dinlemişliğim sevmişliğimde vardır.Ama türkü bar benlik bir yer değil.Ben türkü barlık hiç değilim.Ne etmeye zorla tuttun elimden beni de sürüklüyosun?

Yok illa beş dakika uğrayalım sonra gidicez diyorda diyor.Sanki arka fonda Mazhar Alanson "Beş dakkaya değişir bu işler'i benim için söylüyor..."Onlar ayak üstü konuşurken mecburen yanlarında dikiliyorum.Bütün gözler bize çevriliyor.Kendimi "selam dünyalılar ben dostum" dememek için zor tutuyorum o derece yani.

Sahnedeki abiler olayı aşmışlar.İlgi alaka katılımdan memnun bağlamaya yüklenmişler ama ne yükleniş...Elvis Presley o beyaz pelerinli kıyafeti içinde öyle havalı çalmıyordur gitarı...

Herkes şappi şappi el çırpıp eğlenirken ben pek bir sırıtıyorum içlerinde.Ablam halinden memnun işiyle ilgili bilgi alırken bir taraftan bana şimdi kalkıyoruz bir saniye gibilerinden işaretler yapıyor.

Yan masamda araba yedek parçacı diye mesleğini tahmin ettiğim kel kafalı abi yanındaki sarı-siyah röfleli kısa saçlı rus güllecisi tipli ablayla cilveleşiyor.

Tespih çeken abiler lilililili diye zılgıt çekerken bir taraftan beni kesiyorlar.Aman diyorum İz kafanı çevir o yana bakma .Çantamdan telefonumu çıkartıp Badoş'a mesaj atıyorum içinde bulunduğum abuklukları anlatan.Erman'dan başlayıp türkü bardaki kekomançilerle devam etmekteki macerama inanamıyor tabi yiğenim.

Ben de daha fazla inanamıyor ve dayanamıyorum ki çilemin 15.dakikasında "Benim gitmem lazım artık" deyip kalkıyorum.Gazeteci ablada arkamdan kalkıyor.Diyorum yeter bu geceki abukluklar son bulsun.Maazallah başka bir arkadaşın arar ya da birilerine rastlarsın benim bünyem bu kadar alışık değil sen takıl biraz daha istersen deyip müsade istiyorum.

Yolda kulaklarımda hala elektro sazlar çalıyor .Zılgıt sesleri perde perde yükselerek sazlara eşlik ediyor....

Oyy diyorum sanki oranın kokusu atmosferi üzerime sindi.15 dakikada Gönül Yarasında pavyonda türkü çığıran Meltem Cumbul oldum sanki..

Nihayet evdeyim.Akşamdan beri yaşadığım acayiplikler son buldu...

Huzur,sessizlik ,nane çayı ...

Bir de usulcacıktan Bülent Ortaçgil'e sığındım.Tam da bunları yazarken "... Ben bunları kimseye anlatmadım diyor..."

Ama ben bunları anlatıyorum sıcağı sıcağına ...

Uyumak varken yazmak geliyor içimden.Gecenin abukluğunu,asidini, alır belki diye ...

Dip sos:Bülent Ortaçgil'in bu dingin sesinin ,enfes gitar tınılarının arasından sanki bir yerlerinden deminki lelelelele sesleri fırlayacakmış gibi geliyor hala :((( .