19 Kasım 2013 Salı

Sevgili Blog !



Sevgili blogum utancımdan yüzüme elek tutup geliyorum.

Ben ettim,sen etme!

Çok fena geri dönesim var.Gelsem yine çiziktirsem havadan sudan kabul eder misin?

Bu günlerde susup biriktirdiklerim o kadar çok ki...Şiştim !Dedim beni anlasa anlasa bir tek blogum anlar.

Sosyal Medyada sürekli yeni bir şeyler çıkarması ilgi çekici ve dikkat dağıtıcı kabul ediyorum.Ama senin yerin ayrı.Sen benim ilk göz ağrımsın.

Tamam çok zamanlar ara verip tekrar geri dönmelerim oldu ve her seferinde arayı bir daha bu kadar açmayacağım dediğim halde çok feci açtım.Ama her seferinde de geri dönüdüm biliyorsun.

Ki bu senden asla vazgeçmediğimin bir göstergesiydi aslında...

Öyle işte .Bil istedim.

Vira Bismallah ...

5 Haziran 2013 Çarşamba

GEZİ PARKI

                                                                                                            foto:İzdüşümler

                                    DİRENİŞE GİTTİM DÖNÜCEM !

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Dua



Pazartesi sabahı acı bir haberle uyandım.Çekirdeklerden Nihal'imizin eşi pazar gecesi kalp krizi geçirmiş.Hepimiz hastaneye yanına koştuk.Hem Nihal hem ailesi perişan durumdaydı gittiğimizde :((

Şuuru kapalı.Orhan'ın hayati tehlikesi hala devam etmekte...Ambulansın gecikmesinden dolayı bir süre oksijensiz kalmış.Sanırım beyinde bu sebepten dolayı ödem oluşmuş.İki gündür hastane koridorlarında yaşamla ölüm arasında sırat köprüsü gibi gidip gelmekteyiz.

Böyle durumlarda metanetli olmak gerekiyor biliyorum ama sıkmaktan artık dişlerimi kırıcam sanırım.Nihalciğimiz sevgili mercimeğimiz ağlamaktan bitap düştü.

Elimiz kolumuz bağlı.Bugün 3.güne girmekte...Dua etmekten başka elimizden başka bir şey gelmiyor.Konuşamamaktan şiştim yazarsam rahatlarım belki.Ve umarım buraya güzel haberlerle dönerim.

Lütfen ailede kalp riski olan herkes kalple ilgili rutin kontrollerini yaptırsın

Ve lütfen siz de lütfen iyi dileklerinizi ve dualarınızı eksik etmeyin :(

23 Nisan 2013 Salı

MUM



Bir mum daha eklendi.Haydi hayırlısı...İyi bir maç olsun ! :)

10 Mart 2013 Pazar

ŞAHESERLERİM !



Günlerdir hastayım.Yattığım yerden ya kitap okuyorum ya da film izliyorum.Hava bana inat güzel ama benim dışarıya çıkmaya halim yok .İki ay üst üste bu şekilde ağır faranjit geçirince Dr um fazla hırpalamışsın kendini ve bağışıklığın çökmüş dedi.Belgin Doruk misali elimi alnıma koyup"Ah bana gerçekleri söyleyin doktor yaşayacak mıyım?" dediğimde antibiyotiği dayadı yine.İlaç içmeyen ben 3.kutu antibiyotiği devirdim bu iki ayda...

Aman canım hastalık havasını dağıtmak için girdiğim bloga yine mıy mıy 70'lik nine gibi neler yazıyorum?

Şimdi efenim geçen haftalarda İstanbul Modern'in perşembe günleri düzenlediği etkinliğe katıldık üç arkadaş.Burcu Burcum ve ben önce Sultanahmet'te geç keşiflerimden biri olan Sedef Büfede harika dönerlerimizi yedik ardından yürüyerek kapalıçarşı içinden Mahmutpaşa yokuşu üzerinden Eminönü'ne gittik.Mahmutpaşa'ya ilk kez gelen Burcu vitrinlerdeki fantastik gelin nişan kıyafetlerinde kendinden geçti.Yani   yıllarca tekstil modanın içinde olan ben bile bazı modeller karşısında küçük dilimi yuttum :)

İstanbul Modern'e vardığımızda atölye başlamıştı.Biz sessizce yerimize oturup önümüzdeki çamurlarla ne yapacağımıza karar vermeye çalışırken Rahmi Bey boşlukları olan bir şeyler yapmamızı salık veriyordu.

Burcu kedi yapmaya Burcum'da gergedan yapmaya karar verdiğinde ben de rahmetli Oğuz Aral'ın Avanak Avni'sini yapmalıyım dedim.

Ciddi biçimde başladık çamuırlarımızı şekillendirmeye.Ama Avanak Avni diye çıktığım yoldan hafif Cem Yılmaz'la Muzaffer İzgü'nün Ökkeş'i gibi birşeyle geridöndüm :)

Ben şaheserimle gurur duyarken kafamı kaldırıp diğer masalara baktığımda  insanlar bildiğin heykel yapıyorlardı.Bir tanesi Atatürk büstü yaptı resmen!Bir diğeri ayak ayak üstüne atmış koltukta oturan topuzlu bir kadın.)eline kahve fincanı verseydim keşke diye de dertlendi sonunda !) Bir diğeri bukalemun...

Kamera şakası gibiydi insanlar.Hangi arada öğrendiniz böyle heykel yapmayı?Ya da bu işin eğitimini aldıysanız o iki saatlik etkinlikte işiniz ne?

Neyse kıskançlığımdan tabi bu çemkirmelerim.Uzay boşlukları olsun diye salık veren Rahmi Beyin zoruyla heykelimin bir tek kulaklarında ve burun deliklerinde var boşluk :)

Burcu'nun da kedisi çok omurgalı oldu hakkını yemeyeyim arkadaşımın.

Sonra şaka gibi diğer masalardaki arkadaşlar eserlerini götürmek yerine orada bıraktılar.Biz sanatsal heykellerimizi tabi ki bırakmadık.Benim nadide göznuru eserlerim şu an  bir arkadaşımın evinde kurumakta...

Çatlamasın diye hergün çiçek gibi su fısfıslamamız gerekiyordu.Arkadaşım midesi bulana bulana hergün bana söylene söylene yapıyor bu görevi:)

Heykellerimden  bir tanesini görünce neden sulama işinde midesinin bulandığını anlayacaksınız.

Bu da öyle bir gündü işte,unutulmasın kayıtlara geçsin dedim .

Hasta bloggerdan herkese sevdikleriyle sağlıklı sıcacık bir pazar  dilerim.:)


31 Ocak 2013 Perşembe

Şiirimsi



Senden vazgeçmeye çalıştıkça

İnadına aklımdasın.
Neden hep bu saatlerde

 seni düşünüyorum ?

Bana yaptıklarını 

unutmuşum gibi !
Nasıl bir ikilemdir bu?
Beynim bin kere hayır dese de

Kalbim yine senden yana
"Hadi ama bir şeycik olmaz
Eğer çok istiyorsan
Uzat elini
İşte bak 
mutluluk 
hemen yanıbaşında

Yakala !"


diyor.

Bilmiyorum
kafam çok karışık 
bir yanım çok istiyor
diğer yanım 
"Bırakmanın zamanı geldi"diyor.
Sanırım hala hazır değilim bu ayrılığa !
Bak işte
Sek Kahvem bile
dumanıyla
"Yanıma en çok o yakışır,
Beni onsuz bırakma n'olur"
yazıyor.

Ama
Hayır!
Artık olmaz !

"Nestlem,

Portakallım,
Bitterim,
Çikolatam"
görürsün bak
yemicem 
işte seni!
:)

16 Ocak 2013 Çarşamba

Karma'n Çorman


Bir önceki pazar  bir arkadaşımızın babaannesi vefat etti. ZilsizZarife'yle  cenazeye katıldık.

Cenazeler benim için eski kabuk tutmuş yaraların  tekrar kanaması gibi.Hem karşımdakinin kaybı hem kendi kayıplarım çifter çifter koyar bana.

Yaşayınca öğrendim.Düğünlerden çok cenazelerde olmak lazım değer verdiğin dostlarının deyip sabahın köründe  yola düştük.Önce camiye gittik.Cenaze namazından sonra araçları orada bırakıp mezarlığa ayarlanan otobüslere binip gittik.

Hiç görmediğim yaşlı teyzeyi ailesi toprağa verirken biz daha gerilerde kalmayı tercih ettik Zilsiz'imle...

Kafamda bir sürü düşüncelerle defin işleminin bitmesini ve bir an önce oradan ayrılmayı istedim.Çünkü kafamın içine bir sürü eski yeni anılar akın etmeye başlamıştı bile...

Gözüm hem minicik mezar taşlarına ve ailesinin özlemle yazdığı mezar yazılarına takılıyor.İster istemez kendimi empati yaparken buluyordum.

Sonra çocukluğumu hatırladım.Çocukken  ne zaman bir mezarın yanından geçsem korkuyla karışık mezarları izlerdim.Sanki hep abimin beni küçükken o korkuttuğu şeyleri görebilecekmişim gibi dikkatlice mezarları izlerdim o bir kaç dakika içinde...

Sonra çok eskilerden bir anım geldi gözümün önüne...7-8 yaşlarındaydım sanırım.Annemle otobüsle bir yerden dönerken yine o mezarın yanından geçerken dalmış gözlerim.Selvi ağaçları,mermer mezar taşları,acı dolu yüzler.Karşımızda oturan bir teyzenin dikkatini çekmiş bnim bu dikkatli bakışım."Kızım bu yaşta neden bakıyosun mezar taşlarına? Baksana caddenin öbür tarafı cıvıl cıvıl hayat dolu.Ölüme bu kadar gözlerini dikme daha çok yıllar görmezsin inşallah oraları..." dedi.O güne kadar unutup gittiğim bir şeydi bu...

O kadar uzun sürmedi ölümle ilk karşılaşmam.Bir kaç sene sonra amcamı kaybettim .Bırakın mezarları o küçücük yaşımda dün beni kucağına alan öpücüklere boğan hayat dolu çok sevdiğim amcamın evin ortasında cansız bedenini gördüm.Eski köy adetleri tuhafmış.Ya da bir çocuğun o sahneyi yaşaması ne kötü!Üzerine çarşaf örtülmüş ama yüzü açık.Göbeğine metal bir bıçak koyulmuş şişmesin diye.Çenesinin altından bir eşarpla bağlanmış.Etrafında halamlar,babaannemler ağıtlar eşliğinde ağlayıp sarılıyorlar.Biz küçükler nutkumuz tutulmuş bir şekilde köşecikte izliyoruz bu acı dolu tiradları...

Sonra yıllar geçti.Eniştem,dedelerim,babaannem,anneannem ve  babam.
Hepsine çok üzülsem de hayattaki ilk  tokatım babamı kaybetmek oldu.O senelerden önce yaşadığım aşk acıları,ticaretin getirdiği dalgalanmalar hiçbir şey o acının yanına yaklaşıp boy ölçüşemediler bile...

İnsanın kalbinin ciğerinin canlı canlı sökülmesini ilk babamla yaşadım.En sevdiğimi öpüp koklamaya doyamadığım o pamuk yanakları,dünya bir yana o bir yana dediğim sevdiceğimi soğuk toprak altına verme duygusu 1,5 sene uyutmadı beni.O süreç çok sıkıntılıydı.Dışardan normal bir insan görüntüsünde olsam da içeride yaşadıklarımı bir ben biliyorum.O duygular yazıya dökülebilecek şeyler değil.Allah gecinden versin yaşamayan hakikatten anlayamaz.Yaşamayan da çook geç yaşar umarım.

Ben ki ölümle ilgili kendimi başka düşüncelere inandırmıştım.Bu son değildi.Tekrar kavuşana kadar geçici bir ayrılıktı.Ama tüm bu düşünceler teselli etmemişti beni.Ona istediğim zaman sarılıp öpemeyecek olmam, başım sıkışınca telefondan  beni rahatlatacak sesi bir daha duyamayacak olmam kahrediyordu.Sonra günler günleri kovaladı.Özlemle yaşamasını öğrendim.

Üç sene sonra babamın şokunu atlatamadan ablamın eşini -eniştemi- kaybettim.Ki o benim büyük abimdi.Öz abimden bile çok sevdiğim ,aynı işyerinde çalşıyor olmanın avantajıyla her gün bir arada olup dertleştiğim abim gidiverdi ansızın.

Ölüm ve yas  yine çekirdek  ailemin tepesine  çöreklenip oturdu.

Sonrasında eskilerin dediği gibi zamanla acıyla baş etmeye çalıştık.Yeri geldi günlük telaşelerin akıntısına kapıldık,yeri geldi pazar günü olduğu gibi tüm onların hepsini ve aynısını yine yeniden yaşadık.

Tüm bu düşünce ve duygular o kısacık mezar ziyaretinde aklımdan resmi geçit töreni gibi geçip durdu.Kalabalıkla birlikte mezarın içindeki görevimizin bitmesini beklerken arkamdan taziye sözlerinin dışında cıvıl cıvıl bir ses duydum.Hani olur ya siyah beyaz gri renkli illüstrasyonlar  arasında minicik bir renk belirir o soğuk renklerin içinde  minicik canlı bir renk farklılaştırır aniden.İşte aynı öyle oldu.Kafamı çevirdiğimde yaşlı bir teyze hemen arkamdaki mezar duvarının üzerindeki yetişkin bir kedinin başını okşuyor bir taraftan da mırıl mırıl kediye güzel sözler söylüyordu.Mezar gibi soğuk ortamda söylediği sıcacık sevgi sözleri iyi geldi bana dikkatim dağıldı.İçten gelen sevgi sözleri sıcak bir çorbanın buharı gibi görülebilir geldi gözüme...Gayri ihtiyari kafamı çevirip kafasını  okşadım kedinin.Ben de konuşmaya başladım.Kedicik teyzeyi bırakıp bana doğru geldi  iyice sokuldu yamacıma.Abartmayayım ama bu güne kadar gördüğüm en güzel ve temiz tekir kedilerden bir tanesiydi herhalde.

Kafasını çenesinin altını patilerini göbüşünü sevdim.Ben sevdikçe hırıl hırıl sesler çıkarmaya başladı.Sonra sanki sevmeyi bırakmamı istemiyormuş gibi iki patisiyle sağ koluma asıldı ve tırnaklarını montuma geçirdi.Kollarıyla koluma asıldı.Gözlerini gözlerime dikti.garip bir şey oldu.Hayatımda gözlerimin içine bu kadar derin derin bakan başka bir kedi olmamıştır herhalde.Eski sevgililerimin bile bu kadar derin derin gözlerimin içine baktıklarını hatırlamıyorum :))

Sanki gözlerimden ruhumu gördüğünü hissettim.Büyük ablamın evinde sürekli kediler olur.hepsini çok severim.Ama böyle bir şey hiç yaşadığımı hatırlamıyorum.

Kediyi bir taraftan sevip okşayıp  bir taraftan da kolumdan ayırmaya çalışıyorum.Ama  ne mümkün ! Bırakmıyor kolumu.Arkamdaki teyzeden yardım istedim o da kolumdan ayıramadı.

Kedicik sanki onun annesiymişim de onu orada bırakıp gitmemi istemeyen çocuğummuş gibi patileriyle asıldı.O arada ben cenazede miyim mezarda mıyım hepsini unuttum tabi...

İstemeye istemeye kolumdan aldık kediciği ve üzülerek çıkışa doğru yürümeye başladık.Tam çıkış kapısının oraya geldiğimizde başka bir kedi hikayemiz bekliyormuşuz meğer

Üstelik bu seferki minicik ıslak ve yaralı :((

Muhtemelen bir köpek tarafından boğazı parçalanmış ve açık yarası var.Oradaki bir kaç kişinin ayağına sürtünüyor.Ve sürekli miyavlıyor.Mezara toplu olarak otobüsle geldiğimizden arkadaşımın aracı caminin orada kaldı.Etrafımızda arabayla gelen hiç tanıdık yok.Biz taziye için başka bir semte gitmek zorundayız.Mezardan o iki kedinin miyavlamaları kulaklarımda çıktık.Ablamı arayıp kediyi anlattım.lojistik destek istedim.Üç kedili ablam  ilgilenecek yardım edecek biri varsa benden daha iyi bilir diye.O da aksi gibi dışarıda müsait olmadığı bir ortamdaymış.

Taziyeye gittik.Bir şeyler atıştırıp araca bindiğimizde aklımız hala yavru kedideydi.havanın kararmasına rağmen rotayı mezara çevirdik.restorandan aldığımız yemekten kalanlar,yol üstünden büfeden alınan karton kutu ve süt eşliğinde mezara geri döndük.Mezarda in cin top oynuyordu tabi...

Telefonların ışıklarıyla biz yavru kediyi bulmaya çalışırken içimden bildiğim tüm duaları ediyordum.Allah biliyor ya hiçbir kuvvet beni o saatte mezara sokamaz.Stephen King gelse bu kadar gerilimli bir sahne olamazdı herhalde.Tırsa tırsa kediyi aradık ama bulamadık.

Elimizdeki yiyeceklerle sütü kutunun içine boşaltıp çöp kovasının yanına bıraktık.Tam çıkarken yaşlı mezarcıyla karşılaştık.O da şaşırdı bizi görünce.Yaralı yavru kediyi anllatık gördünüz mü diye sorduk.Bizden sonra bir kadının daha yavru kedi için geldiğini ve barınaklara telefon açtığını söyledi.Sonra ne olmuş bilmiyoruz.O soğuk havada  yavru kedinin bulunup sıcak bir ortamda  tedavi edildiğine inanmak isteyerek oradan ayrıldık.Hala da ona inanmak istiyorum :(

Bu arada artık sosyal medyada sürekli bu uyarılar yapılıyor biliyorum ama yine söylemeden geçemeyeceğim.Lütfen evdeki yiyecekleriniz çöpe atmayın ve üşenmeden bir kap içinde çöp kenarlarına  bırakın.Sizden sonra aç bir canlıyı doyurduğunuzu bilmek insanın acaip içini ısıtıyor.Ben gittiğim restoranlarda -neresi olursa olsun - masada kalanları ve o anda atacakları diğer masalardan kalanları hayvanlar için bir kaba alıp üşenmeden uygun bir yer bulana kadar taşıyorum.Bazı restoranlarda tuhaf tuhaf yüzüme baksalar da bu benim en doğal hakkım!Parasını ödediğim şeyin çöpe atılmasını değil bir canlıyı doyurmasını istiyorum.

Mezardan çıktıktan sonra Zilsiz'le bunun üzerine çok konuştuk.Bugün yaşadıklarımızın birer anlamı olmalıydı.İkimizde paralize olmuştuk günün sonunda.Günün enerjisi öyle yoğundu ki sağaltabilmek  için sanki hala birarada olmamız gerekiyormuş gibi gidemiyorduk bir yere .Zilsiz direksiyonu Anadolu yakasına kırdı.Kafamızı dağıtmak için bi yandan radyodan farklı kanallardan müzikler dinleyip bir taraftan amaçsızca cadelerde dolanıyorduk.Labirentten kurtulmaya çalışan fare gibi dolanıp durduk.En sonunda sığınacak liman gibi Burcu'ya gidip kahvelerimizi içtik.2 yaşındaki oğlu kafamı dağıttı.Ölümle yaşam terazisinin ince ayarını bulmaya çalıştım yeniden.

O günün eşik günlerden biri olduğunu biliyorduk.Aynı gün,aynı yerde, aynı olaylar ikimiz içinde  farklı farklı izler bırakıp bitti.

Son olarak radyoda çalan şarkılardan bir tanesi o güne etiketlendi her ikimiz içinde.

http://www.dailymotion.com/video/xf2yzj_nilufer-yolcu-yolunda-gerek-gec-kal_music?search_algo=2#.UPb_7B0yIUU






12 Ocak 2013 Cumartesi

THE HOBBİT



Aylardır  Hobbit'in vizyona girmesini bekledim.Resmen 
14 Aralık ,14 Aralık diye diye  takvime çentik attım.

Beklediğim sanki sinema filmi değil de askerden dönecek nişanlımmış gibi şafak saya saya geri sayım yapıp bekledim.


Sanki Orta Dünya benim memleketim ben de sıla hasretiyle yanan bir gurbetçi gibi bekledim.

Bu kadar bekleyişin sonunda  vizyona girince hemen gidebildim mi?Hayır!


Bir iki hafta rötarla da olsa geçen gün hobbiti hobbiti atlaya zıplaya soluğu sinemada aldım.


Böyle özenle beklediğim bir film varsa ben de heyecan dorukta oluyor.Gideceğim sinemadan oturduğum yere kadar özeniyorum.Aman iyi bir sinema olsun,çok kalabalık bir seans  olmasın v.s.


O yüzden  herkesin tercih etmeyeceği  21.30 seansına aldım.(Uzun bir film -2,50 dk-siz seçiminizi yaparken lütfen bunu dikkate alın.)


Gitmeden önce mybiletten mühendissel yaklaşımlarla ekrana göre en iyi seyredebileceğimiz yer seçimini bile  yaptım.Gişeden biletlerimizi ve 3D gözlüklerimizi aldık.Yerimize kurulduk.

Ayarlayamadığım tek şey yanıma koca bir kova mısırla oturan çift olmuştu .Mısırın iğrenç kokusu ve kadının iğrenç şapırdatarak yemesi bile hevesimi bölemedi.(Bu arada patlamış mısırları artık motor yağı ile mi patlatıyorlar?Neden bu kadar iğrenç kokmaya başladı bu sevimli pıtıraklar? )


Tolkien'in, Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin başlangıç kitabı olarak da görülen Hobbit'ten 1937 yılında çocukları için yazılmış aslında...Yönetmen Peter Jackson da hikayeyi üç film olarak çekmiş.Serinin başlangıcı Hobbit: Beklenmedik Yolculuk/The Hobbit: An Unexpected Journey.

O harika manzaralar Yeni Zelanda’danmış.Devasa setlerde üç filmin çekimleri tamamlamış.


2.film The Hobbit: The Desolation of Smaug 13 Aralık 2013 3.film de 18 Temmuz 2014′te vizyona girecekmiş.Ölmez de  sağ kalırsam yine buralarda olursam yine ballandıra ballandıra anlatırım.


Filmin konusu Erebor'un başına gelenler.

Baggins mutlu  huzurlu köyünde yaşarken bir gün kapıya  Yüzüklerin Efendisi'nden tanıdığımız Gandalf gelir.Beraberinde istenmeyen misafirleri de vardır.Girizgah böyle...


Sonrasında Erebor'un prensi Thorin ejderha Smaug  tarafından ele geçirilen cüce krallığını geri almaya çalışır.Olaylar gelişir.

Spoiler verip filmin gazını kaçırıp laf yemek istemem.A
ma yazmadan geçemeyeceğim sahneler var.

Baggins'in evine bayıldım.Cüce olup orada yaşayasım gelmedi desem yalan olur.


Hobbitlerin eski prensi yeni kralı Thorin'i (
Richard Armitage) çok sevdim.hafif düz mantıklı aksi bir adam olsa da acaip karizmatik bir adam.Ses tonuna bayıldım.

Bazı sahnelerde  aynı şu fotodaki Gerard Butler gibiydi.(Severiz)





Karizmatik demişken bu abi de gözlerden kaçmasın :)



Ergenler gibi sadece beğendiğim jönleri anlatmayacağım tabi size :)

Filmin müzikleri harika.Baggins'in evindeki cücelerin söylediği ilk şarkıyı çok beğendim.
(Bknız)  http://www.youtube.com/watch?v=qxIxlPx-Oj4


Diğeri de Thorin'in söylediği cücelerin vokal yaptığı “Far Over the Misty Mountains Cold” idi ki o gün bugün hala bunu dinliyorum:)) 


http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=BTvxcB6umzY#!

(İki gündür youtube bir anormal benim.Sizde açar mı bilmem? )

Benim gibi filmin son yazıları bitene kadar sabırla bekleyenlerdenseniz bu nefis şarkının farklı versiyonunu yine finalde dinleyebilirsiniz.(Bazen makinistler hayınlık yapıp kestiğinde çok bozuluyorum ama :(


Filmle ilgili çok eleştiri de var.Özellikle son sahneye dair niye şöyle olmadı da böyle oldu gibilerinden.

Daha çok bilgi paylaşıp hevesinizi kaçırmayayım.Benim gibi fantastik filmleri seven biriyseniz hala vizyondayken tavsiye ederim.Ayrıca görüşlerinizi paylaşırsanız sevinirim.

İyi seyirler.

(Fragmanı burdan izleyebilirsiniz)


http://www.beyazperde.com/filmler/film-119089/fragman-19285477/

http://www.imdb.com/title/tt0903624/